Quantcast
Channel: Ekşi Sinema
Viewing all 705 articles
Browse latest View live

Young & Beautiful (2013): Erotik, Uçucu, Sonuçsuz…

$
0
0

Mevsimler geçiyor, hayatın ritmi ve tınısı değişiyor. Biz kendimizi arıyoruz. Arıyoruz ve büyüyoruz.

François Ozon’un prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yaptığı, Cannes’a katılamayan biz zavallı Türkiye izleyicisinin de ilk önce Filmekimi’nde daha sonra da Altın Portakal sırasında izleme şansı bulduğu son filmi Genç ve Güzel, (Jeune Et Jolie, 2013) kendisinin de tanımladığı gibi ’17 yaşındaki bir kızın çağdaş portresi’.

Filmde gençliği ve güzelliği su götürmeyecek karakterimiz Isabelle’in (Marine Vacth)  ailesiyle gittiği yaz tatilinde ilk cinsel deneyimini yaşamasının ardından bir yıl boyunca yaptığı cinsel seçimler üzerinden bir deneme, karar verme ve büyüme süreci tasviri yapılıyor. Yönetmen zaman kavramını mevsimler üzerinden vurgulamayı seçmiş. Her bir mevsim de hikayenin ritmine ve tınısına denk düşecek dört farklı Françoise Hardy şarkısı ile betimlenmiş.

young beautiful Young & Beautiful (2013): Erotik, Uçucu, Sonuçsuz...

Filmin ana karakteri Isabelle ergenlik döneminin sancılarının son demlerini yaşarken bunun bir gereği olarak gördüğü cinsel uyanışını geçen mevsimlerle bir cinsel arayışa çevirmiştir. Genel olarak para karşılığı seks izleyici tarafından travmatik bir yaşam ertesinde yapılacak bir seçimmiş gibi algılanır. Özgür irade ile yaşanmak istenecek bir deneysel süreç olma ihtimali herkese çok yabancıdır. Ozon, Genç ve Güzel ile bu uzak ihtimalin dünyasını kimi zaman dramatik ama çokça erotik bir tarzda izleyiciye sunuyor. Yaz mevsimi Isabelle’in yaşam koşullarını, aile ilişkilerini, ruhsal durumunu ve ömrünün neresinde durduğunu öğrendiğimiz bir prolog gibi. Ancak filmin bir finali yok.

Film odak noktasına Isabelle’i almakla kalmıyor diğer tüm karakterleri ona hizmet eder hale getiriyor. Filmin tek ve en önemli detayı adeta sadece Isabelle. Geri kalan her hikaye izleyiciye anlık değişimler, zevkler ve meraklar sunuyor, o kadar. İzleyici Isabelle’in ne yaptığını, ne hissettiğini, nerede durduğunu ve tüm bunların sebeplerini anlamaya çalışan bu yüzden de hikaye boyunca karakteri gözetleyen küçük kardeş yerine konuluyor. Isabelle’i takip etmek, kapısını dinlemek, belki gizlice mesajlarını okumak ve neyin peşinde olduğunu çözmek isteyen dedektif röntgencilere dönüştürülüyor. Tabii tüm bunlar pasif bir merakın eseri. Filmin açılış sahnesi bu hissiyatın tanımı niteliğinde. İzleyici Isabelle’in sahilde üstsüz güneşlenmesini küçük kardeşinin dürbününden izliyor. Isabelle rol yapmıyor, küçük kardeş müdahale etmiyor. İzleyici de ne Isabelle’i yargılıyor ne de yadırgıyor. Sadece ana tanık oluyor. Bunun gibi neredeyse Isabelle’i gördüğümüz her sahnede izleyicinin gözlemi filmin doğal akışına müdahale etmeden sürüp gidiyor.

genç ve güzel Young & Beautiful (2013): Erotik, Uçucu, Sonuçsuz...

Tüm bu merak ne yazık ki Isabelle’in takdirinde karşılıksız kalıyor. Isabelle arayış içinde bir karakter ve Matine Vacht böyle bir karakterin üstesinden başarıyla gelmiş. Isabelle öylesine hissiz, öylesine donuk ve ifadesiz ki kimi zaman deneye tabi tutulmuş bir robottan farkı yok. Dolayısıyla izleyici Isabelle’in devamlılığını daha da sorgular hale geliyor. Bu anlamda Ozon’un yönetmenliğinin damgası filmin her yerine basılmış. Fransız sinemasının sinematografik tüm estetiğini ve erotizmini taşıyan Genç ve Güzel ne yazık ki hikayesel anlamda aynı kaliteyi yakalayamıyor.

Bir yanıyla senaryo çok farklı: alışkın olduğumuz seks işçiliğine iten sebeplerden başka, pek çok kişinin ‘normal’ olarak yorumlayacağı bir hayatın seçimi olarak görüyoruz bu mesleği. Dahası Isabelle bu mesleği cinselliğinden çok tenini ve bedenini nasıl kullanacağını öğrenmek için yapıyor. Haz nedir, kadın bedeni nedir, yaş ayrımı neden meseledir, bir meslek olarak seks işçiliği ve bundan alınan zevklerin bir sorgusu gibi. Tüm bu büyük sorularla baş başa kalan 17 yaşında bir kadın. Kafası karışık haliyle. Şaşkın. Dolayısıyla ifadesiz ve donuk. Ve izleyici de aynen Isabelle gibi cevapsız kalıyor filmin sonunda. Dahası kendi başına bir cevap bulabilmek için yeterli datayı bile toplayamıyor.  Diğer bir yandan düşündüğünüzde de filmin size nasıl bir yanıt vermesi gerektiğini bile saptayamıyorsunuz. En nihayetinde uğraştığı sorular üzerine koca bir literatür harcanmış ve halen yanıtı olmayan sorular. Ancak bu durum filmin sonunda izleyiciyi aç bırakmasını engellemiyor. Hepimiz Isabelle’in ne yaptığını biliyoruz ancak bunu neden yaptığını saptayamıyoruz. Türlü sebepler geçiyor aklımızdan: babasız büyümek, nemfomani, kimlik bunalımı… Film adeta tüm bu kavramları sorgulatıyor ancak hiçbirini onaylatmıyor. Kesin yargılara varmamızı istemiyor. Önyargıyı engellemeyi amaçlayan bir teknikmiş hissiyatı veren bu film ise geçen 95 dakikanın ardından soruların bile buhar olup uçtuğu kaynayan bir kazan sudan farksız. Zira film bittikten sonra akıllarda soru işaretleri bırakarak izleyiciyi bir sonraki aşamada da düşünmeye itmiyor. Aksine film bittiğinde hepimiz Isabelle’i unutuyor ve kendi hayatlarımıza devam ediyoruz.

 

Beste Yamalıoğlu

***

Filmin Türkçe Adı: Genç ve Güzel

Yönetmen: François Ozon

Senaryo: François Ozon

Oyuncular: Marine Vacth, Géraldine Pailhas, Frédéric Pierrot

Yapım: Fransa, 2013

Süre: 95′


General Idi Amin Dada: Selfportrait (1974): Diktatörün Akıl Odası

$
0
0

Barbet Schroeder’in 1974 yapımı, hem ‘eğlenceli’ hem de ‘kan donduran’ belgeseli ‘General Idi Amin Dada’, binlerce kişiyi katleden bir diktatörün ‘özünde’ nasıl bir insan olduğunun peşine düşüyor. Idi Amin Dada, kalbinin bütün odacıklarını Schroeder’in kamerasına açarken, Schroeder sakin bir şekilde Uganda’nın ‘başına gelen’ bu adamı dinliyor.

İlginç, bütünleyici ve özetleyici bir anekdot ile başlayalım. ‘General Idi Amin Dada’nın çekimleri tamamlanıyor ve belgeselin yönetmeni Barbet Schroeder Fransa’ya dönüyor. Film Fransa başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde gösterime giriyor ve çok iyi geri dönüşler alıyor. General Idi Amin’in Fransa’daki casusları da elbette ki ilk fırsatta sinemaya gidiyor; filmin her saniyesini not alıyor ve liderlerine satır satır iletiyorlar. Bunun ardından belgeselin yaklaşık iki buçuk dakikalık bir bölümünden hoşlanmayan Idi Amin Dada, Schroeder’e ulaşarak malum iki buçuk dakikanın filmden kesilmesini istiyor. Schroeder bunu ülkesindeki telif hakkı yasalarına güvenerek kabul etmiyor. Idi Amin de bu davranışa misilleme yaparak Uganda’daki bütün Fransız vatandaşlarını bir otele topluyor; etraflarını da çok sevdiği ordusuyla kuşatıyor. Haliyle, Idi Amin’in hoşlanmadığı o iki buçuk dakika, en azından Uganda’daki iktidarını kaybedene değin filmden kesilip çıkarılıyor.

general idi amin dada 2 General Idi Amin Dada: Selfportrait (1974): Diktatörün Akıl Odası

Bir öncül mevzubahis haline getirdiğimiz bu hikayecik, bazılarımızın ‘İskoçya’nın Son Kralı’ olarak bildiği Idi Amin’e dair mühim bir ipucu verdiği gibi şahsın tüm halet-i ruhiyesinin bir hülasası niteliğinde. Kendine ‘ekselansları’, ‘hacı doktor’, ‘dünyadaki bütün hayvanların ve denizdeki balıkların efendisi’ gibi unvanlar tesis edip Uganda’daki İngiltere Büyükelçiliği’ni kapattırması hasebiyle ‘Afrika’daki İngiliz topraklarının fatihi’ olarak adlandıran bir diktatörün daha az karikatür olmasını zaten bekleyemeyiz. Bir sinemacı için adeta hayal dahi edilemeyecek bir tecrübenin peşine düşen Barbet Schroeder de Idi Amin isminin altındaki çok değerli madenin farkında. Bu nedenle ‘General Idi Amin Dada’ için enformatif olmaya meyilli bir zemin hazırlamak yerine belgeselini katıksız bir otoportreye dönüştürüyor; kamerasını bu nevi şahsına münhasır diktatörün ellerine ve zihnine emanet ediyor.

General Idi Amin Dada, iki ucu açık bırakılmış, sade mi sade bir röportaj filmi kökeninde. Uganda’da yaşayanlara ve Uganda’ya yaşatılanlara dair tarihle somutlanmış bilgiler vermenin ya da batı kolonyalizminin kalıntıları üzerinden geniş kapsamlı cümleler sarf etmenin ardına düşmüyor. Kimler tarafından desteklendiği malum bir askeri darbenin akabinde, tüm hücreleriyle arzuladığı güce kavuşan bir diktatörün ‘ego’sunu inceliyor. Bu ‘inceleme’ de tahmin edildiği üzere tek bir aktör üzerinden şekillendiriliyor. Yani, Schroeder, belgeseline ‘başka bir ses’i yahut kendi sesini hiçbir şekilde dâhil etmeyen, izleyeni yönlendirme güdüsünden büsbütün yoksun bir damar yakalamaya çabalıyor. Bu ‘pozitif müdahelesizlik’ yönetmenin sadece ufak detaylarla kimi aydınlatıcı köprüler kurmayı amaçladığı sıralarda bozuluyor.

Belgeselin bu denli katıksız, sihirsiz ve süssüz bir yapıyla işler hale gelebilmesinin tek nedeni ise spot ışıklarının altında duran ve bu halden çok hoşlanan diktatörümüz. Zira ondan ‘istenen’ ve ‘beklenen’ cevabı almak için, soru sormaya dahi gerek yok. İsrailliler hakkında sahip olduğu faşizan fikirleri ifade etme biçiminden, bir ülkeyi nasıl fethedeceğini uygulamalı olarak göstermeye kadar varan geniş bir skalada kişiliğini örnekleyen Idi Amin, özbenliğini dışsallaştırmayı ‘çok iyi biliyor’. Idi Amin, özgürlük maşasıyla ivmelenen katil psikolojisini, rasyonel bir edayla gizlemenin hesabını yapmıyor; bilakis, politikaya dair en saf hislerini maskelemeden dile getiriyor. ‘İçtenlik’ onun için bir amaç değil belki; ancak bir araç olduğu kesin. Doğumdan gelen ve belgeselin her anında üryan bir biçimde yüzümüze çarpan faşist dünya algısı zaten ileri sürdüğü her ideayı kendi zihninde, karşı konulmaz bir biçimde meşrulaştırıyor.

general idi amin dada 1 General Idi Amin Dada: Selfportrait (1974): Diktatörün Akıl Odası

Schroeder’in belgeselinde ‘o ve tesiri’ yok; sadece ‘o’ var. İşin etki-tepki boyutuna varmak ise belgesel ile iletişim kurma biçiminize bakıyor aslında. Kameraların önünde binlerce insanın katili olmuş, iflah olmaz bir kötülük dans ediyor. ‘Dans ediyor’ ifademiz ise bir mecaz değil. Zira Idi Amin kelime anlamıyla dans ediyor, müzik yapıyor, mizah yapıyor ve fakir bir aileden yola çıkıp ulusal güç hiyerarşisinin en tepesine yerleşen bir adamın ‘başarı’ hikayesini yansıtmaya çabalıyor.

Idi Amin’i kayda değer bir süreç boyunca yalnızca birkaç metre öteden gözlemleme fırsatı bulan ve onun bir nevi aracısı olan Barbet Schroeder, belgeselin ardından yaşadıklarını şöyle ifade ediyor: “Binlerce insanı katleden bir caninin içindeki ‘masum’ ve ‘eğlenceli’ adamı duyumsadıkça rahatsız oluyor; fakat yaptıklarını yeniden hatırlayınca rahatlıyordum”. Tehlikeli gibi görünen ancak temelde belgeselin genel hissiyatını dürüstçe belirginleştiren bu dışa vurum, muhtemelen belgeselle temas kuran her neferin zihnini meşgul edecektir. Zira ‘General Idi Amin Dada’nın adı üzerinde; bu bir otoportre… Yani, Idi Amin’in sesli ruh betimlemeleriyle yolunu bulan ve en çok gerçeklikten nasiplenen bir canlandırma. Sasha Baron Cohen’in 2012 yapımı ‘Diktatör’ünde düpedüz abartılı duran ve ayakları yere basmayan bir diktatör tiplemesinin bildiğimiz dünyada bir türev hırkasında ‘var olmuş’ olması insan genlerinin alengiri olsa gerek.

 

Kaan Karsan

kaankarsan@gmail.com

twitter

***

Yönetmen: Barbet Schroeder

Senaryo: Barbet Schroeder

Oyuncular: Idi Amin, Fidel Castro, Golda Meir

Yapım: Fransa, İsviçre 1974

Süre: 90′

Ekşi Sinema Senenin En İyilerini Seçti!

$
0
0

Sene sonunun gelmesiyle birlikte, geniş kapsamlı bir soruşturma yapmaya soyunduk ve 2013 senesi dâhilinde Türkiye’de vizyona çıkan filmler arasındaki favorilerini ve hayal kırıklıklarını 60’a yakın sinema yazarına sorduk. Bu sayfada tüm listelerin toplamından elde edilen genel beğeni listelerini ‘En İyi 15 Film’, ‘En İyi 5 Yerli Film’ ve ‘5 Hayal Kırıklığı’ başlıkları altında bulabilirsiniz. Sinema yazarlarının hemen bir paragraf aşağıdaki isimlerine tıklayarak da kişisel beğeni listelerine ulaşabilirsiniz.

* Yazarlar indeksi için: Link

Listelerine ulaşabileceğiniz sinema yazarları: Ali Ercivan, Ali Koca, Ali Deniz ŞensözAli Ulvi Uyanık, Alin Taşçıyan, Berke Göl, Beste Yamalıoğlu, Bilgehan Aras, Burak Göral, Burcu Aykar, Burçin S. Yalçın, Cem Altınsaray, Ceyda Aşar, Cüneyt Cebenoyan, Çağdaş Günerbüyük, Deniz Yavuz, Ebru Çeliktuğ, Engin Ertan, Eray Yıldız, Esin Küçüktepepınar, Fatih Özgüven, Fatih Yazıcı, Fatma Onat, Fırat Ataç, Fırat Yücel, Gizem Bayıksel, Gülçin Kaya, Gülhan Düzgün Varank, Güzin Tekeş, Hasan Cömert, Janet Barış, Kaan Karsan,  Kaya Özkaracalar, Kemal D. Yılmaz, Kerem Akça, Kerem Sanatel, Melikşah Altuntaş, Melis Behlil, Melis Zararsız Pirlanti, Murat Emir Eren, Murat Erşahin, Murat Özer, Müjde Işıl, Nil Kural, Okan Arpaç, Onur Yener, Seçil ToprakSelin Gürel, Senem Aytaç, Senem Erdine, Serdar KökçeoğluSevin OkyaySinan Yusufoğlu, Şenay Aydemir, Tomris Laffly, Uğur Vardan, Uygar Şirin

 

Senenin En İyi 15 Filmi – Genel Oylama

1. Blue Is the Warmest Color
2. Holy Motors
3. Frances Ha
4. Gravity
5. Beyond the Hills
6. Beasts of the Southern Wild
7. Before Midnight
8. In the House
9. Blue Jasmine
10. The Hunt
11. Searching for Sugar Man
12. No
13. Django Unchained
14. The Imposter
15. All Is Lost

Senenin En İyi 5 Yerli Filmi – Genel Oylama

1. Yozgat Blues
2. Jîn
3. Sen Aydınlatırsın Geceyi
4. Zerre
5. Hayatboyu

Senenin 5 Hayal Kırıklığı – Genel Oylama

1. I’m So Excited!
2. Only God Forgives
3. Elysium
4. To the Wonder
5. The Great Gatsby

***

Senenin En İyi 15 Filmi – Ekşi Sinema Oylaması

1. Blue Is the Warmest Color
2. Holy Motors
3. Gravity
4. Beyond the Hills
5. Frances Ha
6. Beasts of the Southern Wild
7. Django Unchained
8. The Hunt
9. Blue Jasmine
10. In the House
11. Before Midnight
12. Seven Psychopaths
13. All Is Lost
14. Evil Dead
15. No

Senenin En İyi 5 Yerli Filmi - Ekşi Sinema Oylaması

1. Yozgat Blues
2. Sen Aydınlatırsın Geceyi
3. Jîn
4. Küf
5. Zerre

Senenin 5 Hayal Kırıklığı – Ekşi Sinema Oylaması

1. Only God Forgives
2. Elysium
3. I’m So Excited!
4. To the Wonder
5. The Bling Ring

* Dosya Editörleri: Gülçin Kaya, Kaan Karsan

Mads Ananda Lodahl KuirFest’te

$
0
0

1382048 518994391504013 572101066 n Mads Ananda Lodahl KuirFestte

‘Kuir’ birçok anlam taşıyor ama kuir bakış açısının temelinde yatan şeylerden biri, hetero normdan sapan insanlara odaklanmaktansa hetero normun kendisine odaklanmak. İnsanların neden gey oldukları ya da neden geylerin öyle davrandıkları gibi soruları sormayı bırakmak ve şu büyük soruyu sormaya başlamak: normal nasıl normal haline geldi?

Mads Ananda Lodahl, TEDxCopenhagen 2013

Lodahl son on yılını, ‘hetero dünya’ diye adlandırdığı düzeni bozmak ve onunla çatışmada olan herkesin hayatını kolaylaştırabilmek için; makale ve kitaplar yazarak, okullarda, üniversitelerde ve festivallerde seminerler vererek geçirdi.

Ve bunu yapmayı da sürdürecek.

Mads Ananda Lodahl, 18-19 Ocak 2014 tarihlerinde düzenlenecek “Kuir Direnişin Yeni Formları” atölyesiyle 3. Pembe Hayat KuirFest’te! Lodahl’in TedxCopenhagen’da yaptığı “Hetero Dünya Düzenini Alt Etmek/Ending the Straight World Order” başlıklı konuşmasının tamamını festivalin vimeo kanalından izleyebilir; festivalle ilgili ayrıntılı bilgi için festival.pembehayat.org adresini ziyaret edebilirsiniz.

Kusursuzlar (2013): Ya Değillerse?

$
0
0

Sayfiyelerin kimi zaman sıkıntı çokça da huzurla ilişkisi vardır. Rahatlama alanları içinde tanımlanan bu yerlerin bir gerilim hattına dönüşmesi çok da beklenemez aslında. Fakat Ramin Matin ikinci uzun metrajı Kusursuzlar için seçtiği yazlık mekana gerilimle harman yüzleşmeyi, sırrı, intikamı, geçmişi, sevgiyi ve çokça da kaçışı sığdırıyor.

Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödülüyle dönen Kusursuzlar‘ın ana karakterleri, otuzlu yaşlarının başlarında iki kız kardeş olan Lale (İpek Türktan Kaynak) ve Yasemin (Esra Bezen Bilgin). Biri doktor diğeri eczacı.  Çocukken tatillerini geçirdikleri Çeşme’deki yazlıklarına, bu sefer başbaşa ve kısmen ölü bir sezonda gelirler. Geldikleri yer  birkaç ay önce ölmüş olan anneannelerinin evidir. Yan evde yaşayan komşuları Kerim de dahil olur hayatlarına. İki kardeş arasında başka bir çatışmaya sebep olacak bir dahiliyettir bu. Ziyaretçiler, açığa çıkanlar ve atmosferin yarattığı fırtına öncesi sessizlik duygusu filmin akışını beklenmedik bir noktaya taşır.

Farklı temsiller

Her anlamda birbirlerine zıt karakterlere sahip olan bu kadınların ortak noktası birbirlerine duydukları sonsuz sevgi ve paylaştıkları sırdır. Fakat an gelir bu sevgi bağı, can acıtmak arzusuna yer açan bir öfkeye evrilebilir. Kardeşler arasında anlaşılması zor bu duygusal geçişleri marifetle kurabilmiş bir yapısı var filmin. Emine Yıldırım öyküsünü ‘kadın’ odaklı bir yerden kurgularken karşımıza hiç de alışık olmadığımız kadın temsilleri çıkarıveriyor. İki farklı kadın imgesi var aslında filmde. Bir tarafta belki de bedenindeki hasarları örtme noktasında “anneanne kıyafetleri”yle ilişki içinde olan, giydiği elbiselerle fiziksel görünürlüğünü ortadan kaldırmaya çalışan Lale, diğer tarafta bedeniyle ilişkisini somut bir varoluşla kurgulamaya çalışan, daha güçlü görünen bir Yasemin. Bu ayrışma noktasında, biçimsel göstergelerin yanısıra kadınların durumları, refleksleri, ilişki biçimleri de bu farklılığı sağlıyor. Acıyı, sırrı, mutluluğu, keyfi yaşama biçimleri farklı iki karakter bunlar.

Kusursuzlar 554497 Kusursuzlar (2013): Ya Değillerse?

Dengeli anlatım

Matin’in filmin yoğun ruhsal gerilimini aktarmak noktasında psikolojik merceğini orantılaması filmin diğer dikkat çeken başarısı. Yönetmen, arzu ve şiddetin orantısını kurarken karakterinin iç dünyasını kare kare aktarıyor bize. Kardeşlerin sırrının yarattığı olumsuz etkinin Yasemin üzerinde nasıl bir baskı oluşturduğunu bedeniyle ilintili bir noktada anlaşılır hale getiriyor. Kadının komşusuna duyduğu ilgi, kendisine laf atanlara kontrolsüz tepkisi, plajdaki tutkulu halleri bedenini bir zevk nesnesine dönüştürme riskini taşıyacakken; bir başa çıkma yöntemi, intikam dürtüsü ve ruhunu dilediği biçimde özgürleştirebilme imkanına dönüşüyor. Yani indirgemeci bir şehvetli kadın okuması yapma ihtimalini ortadan kaldıran yoğun bir psikolojik altyapı yerleştiriyor zemine. Bu hem senaryonun hem de biçimsel anlatının ortak başarısı. Ve tabii bunda oyunculuk performanslarının da katkısı büyük.

Etkili oyunculuklar

Tiyatro sahnesindeki başarılarından sebep adından çok zamandır söz ettiren Esra Bezen Bilgin’i filmin mekanları içinde başka başka ruh halleriyle izlemek büyük konfor. Bilgin, mutfakta, salonda, banyoda, plajda, yemek masasında içinde biriktirdiği farklı farklı duyguları ortaya koyma noktasında başka birileri olarak çıkıyor karşımıza. Fakat bu başkaları Yasemin’in kendisi olduğunu da unutturmayan bir biçimle var. İpek Türktan Kaynak ise deneyimlediği olumsuzluğun kendisini çektiği alanı ortaya koyma noktasında etkili. Karakterin sert çıkışlarını, keyif anlarını olumsuzlayan tavırlarını, güvende hissetmek noktasında örmeye çalıştığı duvarlarını görünür kılabiliyor. İki kadının çatışmasını ortaya çıkarma noktasında formüle bir karakter olarak Kerim (İbrahim Selim) var bir de. Filmin kadınlarının yaşadıklarıyla yüzleşme anına hizmet eden kilit bir karakter. Bu da taşları yerine oturtmak noktasında kıvrak bir tercih olmuş. Mehmet Ali Nuroğlu’nun oynadığı Ferit ise ana karakterlerin intikam rövanşı içinde bir araç olarak varlık sürdürebiliyor ancak. Tek başına varlık sürdürebilecek güçte bir karakter değil.

 Kusursuzlar (2013): Ya Değillerse?

Neden kusursuzlar?

Toplumsal mesaj noktasında eleştirmek gerekiyor filmi. Örneğin ilk etapta neden bu filmin adı “Kusursuzlar” diye bir soru sorduruyor seyirci tarafınıza. Bazı toplumsal sorunların sınıfsal konum taşımadan herkese değebileceği mesajı var belli ki diyorsunuz. Kariyer noktasında önemli yollar almış kadınların maruz kaldıklarının alt sınıfa ithaf edilen erkek şiddetinden bağımsız olmadığı vurgusu dikkatinizi çekiyor. Güzel fakat filmi burdan okumak noktasında yaratıcılarının ‘hasarlı bir bakış’ koyma riski doğuyor. Hayatla ilintili noktada kusurun -kusursuzluğun- nasıl bir yaşamsal biçime karşılık geldiğini net bir şekilde ortaya koymuş oluyorsunuz. Oysa film, bu netliği, sıradan temsilleri barındırmaması noktasında farklılık yaratıyor. Bir yanıyla hayata ya da karakterlere net bir sıfat yüklemek filmin yapmak istemediği şeye taşıyor sizi. Kısacası yapıtı okumaya isminden başladığımız düşünüldüğünde, psikolojik derinliği bu kadar kuvvetli olan bir olay örgüsüne biçimsel bir başlık atmak filmin kendi kendine yaptığı bir haksızlık olarak görülebilir. Sayfayı çevirdiğiniz noktada ise izlemesi güzel, duygusu yoğun, bakışı farlı, gerilimi yüksek bir bir filmle karşılaşıyorsunuz.

Fatma Onat

onatfat@gmail.com

 ***

Yönetmen: Ramin Matin

Senaryo: Emine Yıldırım

Yapım: 2013, Türkiye

Oyuncular: Esra Bezen Bilgin, İpek Türktan Kaynak, İbrahim Selim, Mehmet Ali Nuroğlu, Suna Selen, Melih Düzenli

Süre: 95 dk. 

***

The Secret Life of Walter Mitty (2013): Doyurucu, İştah Açıcı…

$
0
0

Malumunuzdur, Ben Stiller, Hollywood’un en komik çocuklarından biri. 80’lerin sonundan beri piyasanın içerisinde; ayrıca çok uzun bir süredir bir komedyen olarak ciddiye alınmış, hatta baş tacı edilmiş durumda. Bunu hak etmediğini söylersek haksızlık etmiş oluruz. Zira Stiller, birçok akranının aksine daha ‘isabetli’ proje seçimleriyle genelde belli bir standardı tutturuyor ve mizah pazarında ucuza kaçmıyor. Kendini sürekli olarak yenileyerek zamana ayak uyduruyor; en önyargılı seyirci tipini bile yakalayabilecek bir damar yakalayabiliyor.

Yönetmen koltuğundaki dördüncü uzun metrajlı denemesi olan Tropic Thunder ile 2000’li yılların en tesirli komedi filmlerinden biriyle çıkagelen Stiller’ın, görünen o ki, artık yepyeni bir hedefi var. The Secret Life of Walter Mitty de her şeyden önce Stiller’ın bu yeni hedefini müjdeliyor: Büyük prodüksiyonları yönetme kabiliyetini bir önceki filmiyle ispatlayan Stiller, artık sinema sahnesinde başka açılardan da ciddiye alınmak; günün birinde Oscar heykelciğine kavuşabileceği iddiasını yavaş yavaş görünür kılmak istiyor. Bize kalırsa The Secret Life of Walter Mitty’yi izledikten sonra bu fikre ikna olmamak biraz zor görünüyor.

walter mitty 16 e1388690952369 The Secret Life of Walter Mitty (2013): Doyurucu, İştah Açıcı...

Ben Stiller’ın The Secret Life of Walter Mitty’si bir ‘kendini gerçekleştirme’ hikayesi temelde. Boğuk, sıkıcı ve karanlık bir hayatın içerisinde işten eve-evden işe bir hayat süren Walter Mitty iddialı –ve kabul edelim ki yetenekli- bir hayalperest. Kendisini baskılayan hayatın dehlizlerinden sık sık hayallerine kaçıyor. Bazen yanan bir binaya camdan dalarak yavru bir köpeği kurtarıyor bazen de aşık olduğu bir kadının karşısında etkileyici bir konuşma yapıyor. Elbette ki bunların hiçbiri gerçek değil; kendisi de bunu biliyor. Hayallerle benliği arasında kurduğu bu acıklı ilişkiden kurtulmasının tek yolu ise mezkur ‘kendini gerçekleştirme’ eyleminden geçiyor. Walter Mitty, çalıştığı –basılı son yazısını çıkarmak üzere olan- dergisinin kaybolan kapak negatifinin peşine düşüyor.

The Secret Life of Walter Mitty, Ben Stiller’ın kariyerindeki en ciddi filmlerden biri. Tabii bu komik olmadığı anlamına gelmiyor. Stiller, son dönemlerde sıkça bayağılıklara doğru meyletmekte olan komedi türünün çıkış tüneli olarak görünen ‘melankomik’ bir yapı oluşturmanın peşinde. Walter Mitty’nin öyküsü hüzünlü olduğu kadar komik; çarpıcı olduğu kadar hafif… Özellikle ‘hayal’ sahnelerinde lezzetini absürtlüğünden sağan film, geneline yayılmış romantikliğiyle kendi ritmini buluyor ve karakterini hızlıca kazanıyor. Başlangıcından finaline oldukça yoğun bir kıvam talep eden bir hikayeyi amiyane tabirle ‘kasmadan’ ve kendini sadece gerektiği ölçüde ciddiye alarak anlatıyor.

walter mitty 1 3 The Secret Life of Walter Mitty (2013): Doyurucu, İştah Açıcı...

Senaryoya tamamen teknik yaklaşırsak elbette ki senaryo kurgusunda, filmin temposunda ve kimi karakterlerin çiziminde sorgulanabilecek tercihler, kayda değer hatalar mevcut. Ancak Walter Mitty’nin izleyicisiyle bir tür ‘gönül bağı’ kurmaya çabaladığını hatırlarsak bu teferruatların birçoğu önemsiz hale geliyor. Hem Walter Mitty’nin hem de ona dokunan hikayenin muhtevası birçok şeyi unutturacak şekilde bağlayıcı. Stiller’ın insana karşı kucaklayıcı ve duyarlı olan tavrıysa –en azından bizim baktığımız açıdan- oldukça samimi görünüyor. Zaten en sağlam destek ayağı da bu: İçtenlik! Ben Stiller bu içtenlik mefhumunu savaş ağalarına pasta yedirmeye kadar götürüyor; insanın içindeki saflığı tüm gücüyle dürtüyor. İzleyicisinden en azından kendi sahip olduğu ölçüde ‘saflık’ talep eden Walter Mitty’nin duygudaşlık kurması çok kolay ve keyifli bir karakter olduğunu da eklemek gerek.

Bütün bunların yanında kamera arkasındaki Ben Stiller’ın en az kamera önündeki Ben Stiller kadar başarılı olduğunu belirtelim. Oldukça canlı, agresif ve iştahlı bir film yönetimiyle hikayenin ruhuna koşut giden, oldukça başarılı bir iş çıkaran Ben Stiller, öyküyü kimi anlarda dağıtsa ve armoniyi bozmaya yaklaşan kimi sahneler kotarsa da bir şekilde toplamayı ve birleştirmeyi başarıyor. Filmin en akılda kalıcı sahnelerinden birkaçı ise Ben Stiller’ın artık bir yönetmen olarak tamamen olmasa da büyük oranda piştiğine işaret ediyor. Özellikle David Bowie’nin Space Oddity’sinden güç alan ilham verici mizansene dikkat.

The Secret Life of Walter Mitty’yi kimi açılardan ‘yeni’ bir ‘Forrest Gump’ olarak adlandırmakta bir sakınca yok. Hatta son yılların en etkili ‘kendini iyi hisset’ filmlerinden biri olduğunu dahi söyleyebiliriz. Bize ‘güzel’ şeyleri hatırlatan birçok şeye selam çakması ise cabası…

Kaan Karsan

twitter

***

Filmin Türkçe Adı: Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı

Yönetmen: Ben Stiller

Senaryo: Steve Conrad, James Thurber (kısa hikaye)

Oyuncular: Ben Stiller, Kristen Wiig, Jon Daly, Adam Scott, Shirley MacLaine

Yapım: ABD, 2013

Süre: 114′

Bilgi Sinema Kulübü Ocak Ayı Gösterim Programı

$
0
0

İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema Kulübü, bağımsız sinema salonlarının teker teker kapandığı bu evrede, ana-akım sinemasının haricindeki birbirinden değerli filmlerin yer aldığı  gösterimlere devam ediyor.  Bilgi Üniversitesi’nin Santral Kampüsü’nde gerçekleştirilen gösterimlerin Ocak ayı programı belli oldu.

Not: Film gösterimleri ücretsiz ve herkese açıktır.

bilgi sinema ocak afis 724x1024 Bilgi Sinema Kulübü Ocak Ayı Gösterim Programı

Vizyon Yıldız Tablosu

$
0
0

 

Aralık 2013 – Ocak 2014 Ekşi Sinema vizyondakiler yıldız tablosu:

 

Yıldız Tablosu Vizyon Yıldız Tablosu

 

Notlar 5 üzerinden verilmiştir.

Haftalık olarak güncellenecektir.

facebook

twitter


BAFTA Adayları Açıklandı

$
0
0

Ödül sezonunun Avrupa’daki en önemli ayaklarından BAFTA (İngiliz Sinema ve Televizyon Sanatları Akademisi) 2013 adaylarını açıkladı. Gravity, 12 Years a Slave, American Hustle ve Captain Phillips gibi filmlerin dikkat çektiği listede The Wolf of Wall Street ve Inside Llewyn Davis gibi diğer iddialı filmlerin birkaç adım geride kaldığı görünüyor. BAFTA Ödülleri 16 Şubat’ta sahiplerini bulacak.

En İyi Film

12 Years a Slave

American Hustle

Captain Phillips

Gravity

Philomena

 

En İyi Yönetmen

Alfonso Cuaron, Gravity

Paul Greengrass, Captain Phillips

Steve McQueen, 12 Years a Slave

David O. Russell, American Hustle

Martin Scorsese, The Wolf of Wall Street

 

En İyi Erkek Oyuncu

Christian Bale, American Hustle

Bruce Dern, Nebraska

Leonardo DiCaprio, The Wolf of Wall Street

Chiwetel Ejiofor, 12 Years a Slave

Tom Hanks, Captain Phillips

 

En İyi Kadın Oyuncu

Amy Adams, American Hustle

Cate Blanchett, Blue Jasmine

Sandra Bullock, Gravity

Judi Dench, Philomena

Emma Thompson, Saving Mr. Banks

En İyi İngiliz Filmi

Gravity

Mandela: Long Walk to Freedom

Philomena

Rush

Saving Mr. Banks

The Selfish Giant

 

En İyi Özgün Senaryo

American Hustle, David O. Russell & Eric Singer

Blue Jasmine, Woody Allen

Gravity, Alfonso Cuaron & Jonas Cuaron

Inside Llewyn Davis, Joel Coen & Ethan Coen

Nebraska, Bob Nelson

 

En İyi Uyarlama Senaryo

12 Years a Slave, John Ridley

Behind the Candelabra, Richard LaGravenese

Captain Phillips, Billy Ray

Philomena, Steve Coogan & John Pope

The Wolf of Wall Street, Terence Winter

 

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu

Barkhad Abdi, Captain Phillips

Daniel Brühl, Rush

Bradley Cooper, American Hustle

Matt Damon, Behind the Candelabra

Michael Fassbender, 12 Years a Slave

 

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu

Sally Hawkins, Blue Jasmine

Jennifer Lawrence, American Hustle

Lupita Nyong’o, 12 Years a Slave

Julia Roberts, August: Osage County

Oprah Winfrey, Lee Daniels’ The Butler

 

En İyi Kurgu

12 Years a Slave, Joe Walker

Captain Phillips, Christopher Rouse

Gravity, Joe Walker

Rush, Daniel P. Henley & Mike Hill

The Wolf of Wall Street, Thelma Schoonmaker

 

En İyi Görüntü Yönetimi

12 Years a Slave, Sean Bobbitt

Captain Phillips, Barry Ackroyd

Gravity, Emmanuel Lubezki

Inside Llewyn Davis, Bruno Delbonnel

Nebraska, Phedon Papamichael

 

En İyi Prodüksiyon Tasarımı

12 Years a Slave, Alice Baker & Adam Stochausen

American Hustle, Judy Becker & Heather Loeffler

Behind the Candelabra, Howard Cummings

Gravity, Andy Nicholson & Rosie Goodwin

The Great Gatsby, Catherine Martin & Beverly Dunn

 

En İyi Kostüm Tasarımı

American Hustle, Michael Wilkinson

Behind the Candelabra, Ellen Mirojnick

The Great Gatsby, Catherine Martin

The Invisible Woman, Michael O’Connor

Saving Mr. Banks, Daniel Orlandi

 

En İyi Özgün Müzik

12 Years a Slave, Hans Zimmer

The Book Thief, John Williams

Captain Phillips, Henry Jackman

Gravity, Steven Price

Saving Mr. Banks, Thomas Newman

 

Yabancı Dilde En İyi Film

Blue Is the Warmest Color

Metro Manila

The Act of Killing

The Great Beauty

Wadjda

En İyi Ses

All Is Lost

Captain Phillips

Gravity

Inside Llewyn Davis

Rush

 

En İyi Görsel Efekt

Gravity

The Hobbit: The Desolation of Smaug

Iron Man 3

Pacific Rim

Star Trek Into Darkness

 

En İyi Makyaj ve Saç

American Hustle

Behind the Candelabra

The Great Gatsby

The Hobbit: The Desolation of Smaug

Lee Daniels’ The Butler

 

En İyi Belgesel

Blackfish

The Act of Killing

The Armstrong Lie

Tim’s Vermeer

We Steal Secrets: The Story of WikiLeaks

 

En İyi Animasyon

Despicable Me 2

Frozen

Monsters University

 

EE Yükselen Yıldız Ödülü

Dane DeHaan

George Mackay

Lupita Nyong’o

Will Poulter

Lea Seydoux

 

En İyi  İngiliz Kısa Filmi

Island Queen

Keeping Up with the Joneses

Orbit Ever After

Room 8

Sea View

 

En İyi İngiliz Kısa Animasyonu

Everything I Can See From Here

I Am Tom Moody

Sleeping with the Fishes

 

En İyi İngiliz Yönetmen, Senarist ya da Yapımcı

Colin Carberry (Writer), Glenn Patterson (Senaryo), Good Vibrations

Kelly Marcel (Senaryo), Saving Mr. Banks

Kieran Ecans(Yönetmen/Senarist), Kelly + Victor

Paul Wright (Yönetmen/Senarist Polly Stokes (Yapımcı), For Those in Peril

Scott Graham (Yönetmen/Senarist), Shell

 

SİYAD Ödülleri 46. Kez Sahiplerini Buluyor, İşte Adaylar

$
0
0

Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), 46. kez dağıtacağı SİYAD Ödülleri için adaylarını açıkladı. Adaylar arasında Kelebeğin Rüyası, Yozgat Blues, Jin, Sen Aydınlatırsın Geceyi ve Zerre gibi yılın ses getiren yapımları başı çekiyor.  Ödüller, 20 Ocak 2014′te Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleştirilecek törenle sahiplerini bulacak. Tören, D-Smart 20. Kanal’da yayınlanacak.

En İyi Film
Jin
Kelebeğin Rüyası
Sen Aydınlatırsın Geceyi
Yozgat Blues
Zerre

En İyi Yönetmen
Erdem Tepegöz, Zerre
Mahmut Fazıl Coşkun, Yozgat Blues
Onur Ünlü, Sen Aydınlatırsın Geceyi
Reha Erdem, Jin
Yılmaz Erdoğan, Kelebeğin Rüyası

Mahmut Tali Öngören En İyi Senaryo Ödülü
Zerre, Erdem Tepegöz
Yozgat Blues, Mahmut Fazıl Coşkun & Tarık Tufan
Sen Aydınlatırsın Geceyi, Onur Ünlü
Jin, Reha Erdem
Kelebeğin Rüyası, Yılmaz Erdoğan

Cahide Sonku En İyi Kadın Oyuncu Ödülü
Defne Halman, Hayatboyu
Demet Evgar, Sen Aydınlatırsın Geceyi
Deniz Hasgüler, Jin
Jale Arıkan, Zerre
Sanem Öge, Şimdiki Zaman

En İyi Erkek Oyuncu
Ali Atay, Sen Aydınlatırsın Geceyi
Ercan Kesal, Küf
Ercan Kesal, Yozgat Blues
Kıvanç Tatlıtuğ, Kelebeğin Rüyası
Serdar Orçin, Eve Dönüş: Sarıkamış 1915

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Damla Sönmez, Sen Aydınlatırsın Geceyi
Farah Zeynep Abdullah, Kelebeğin Rüyası
Özay Fecht, Zerre
Rüçhan Çalışkur, Zerre
Şenay Aydın, Şimdiki Zaman

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Mustafa Uzunyılmaz, Meryem
Nadir Sarıbacak, Yozgat Blues
Rasim Öztekin, Düğün Dernek
Tansu Biçer, Küf
Tansu Biçer, Yozgat Blues

En İyi Kurgu
Ali Aga, Gözümün Nuru
Bora Gökşingöl, Kelebeğin Rüyası
Çiçek Kahraman, Yozgat Blues
Mesut Ulutaş, Zerre
Reha Erdem, Jin

En İyi Müzik
Emrah Ağdan, Zerre
Hildur Gugnadottir, Jin
Mihaly Vig, Eve Dönüş: Sarıkamış 1915
Rahman Altın, Kelebeğin Rüyası
Youki Yamamato, Meryem

En İyi Görüntü Yönetimi
Emre Erkmen, Hayatboyu
Florent Herry, Jin
Gökhan Tiryaki, Kelebeğin Rüyası
Hayk Kirakosyan, Eve Dönüş: Sarıkamış 1915
Vedat Özdemir, Sen Aydınlatırsın Geceyi

En İyi Sanat Yönetimi
Hakan Yarkın, Kelebeğin Rüyası
Hüsamettin Demirci, Sen Aydınlatırsın Geceyi
Osman Özcan, Yozgat Blues
Tora Aghabayova, Zerre
Tural Polat, Eve Dönüş: Sarıkamış 1915

En İyi Belgesel
Babam, Devrim ve Ben, Ufuk Emiroğlu
Mustafa’nın Yaşam Zinciri, Doğu Akıncı
Ot, Caner Canerik
Saroyan Ülkesi, Lusin Dink
Tek Başına Dans, Biene Pilavcı

En İyi Kısa Film
Baskın, Can Evrenol
Emmaporation, Alp Giray Tabakoğlu
Nerdesin?, Fatih Kızılgök
Tornistan, Ayce Kartal
Yaşam Merkezi, Ömer Günüvar

Pembe Hayat KuirFest üçüncü kez seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor

$
0
0

3. Pembe Hayat KuirFest 16-23 Ocak arasında Ankara’da, Kızılay Büyülü Fener Sineması ve Tayfa Kitapkafe’de gerçekleşecek.

LGBTİK hakları mücadelesine sanat aracılığıyla ifade alanları yaratmayı amaçlayan Pembe Hayat Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüel (LGBTT) Dayanışma Derneği’nin düzenlediği festival, Türkiye ve dünya sinemasından 50’ye yakın LGBTİK temalı filmlerin yanı sıra, kuir direnişi destekleyen ufuk açıcı atölyeleri, tiyatro oyunları ve sıra dışı partileriyle Ankara kışına renk katmaya hazırlanıyor. Farklı temaları ele aldığı bölümleri, farklı ülkelerden film seçkileri, sözel bölümleri, partileri, tiyatro oyunları ve atölyeleriyle 3. Pembe Hayat KuirFest, LGBTİK bireylere yönelik ayrımcılığa ve şiddete karşı bizleri ‘direnişe’ çağrıyor.

cover photo Pembe Hayat KuirFest üçüncü kez seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor

Pembe Hayat KuirFest’te film gösterimleri ve söyleşiler Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda ve Tayfa Kitapkafe’ de gerçekleşecek. Sinemaseverler biletlerini 10 Ocak’tan itibaren Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda açılacak gişelerden satın alabilecek. Bilet fiyatları öğrenciler için 9 TL, yetişkinler için 11 TL. Tayfa KitapKafe’deki söyleşiler ve gösterimler ise ücretsiz olacak.

Venedik, Tribeca, Berlinale, Cannes ve Sundance Film Festivali programlarında yer alan birçok ödüllü filme programında yer veren 3. KuirFest, bu yıl direniş, yaşlılık, beden, eğitim, aile ve eşcinsel aşkı merkeze alan 50’ye yakın filmi 10 farklı bölümde beyazperdeye taşıyor.

Kim Korkar Vajina Wolftan Whos Afraid of Vagina Wolf 1024x539 Pembe Hayat KuirFest üçüncü kez seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor

Kim Korkar Vajina Wolf’tan? (Who’s Afraid of Vagina Wolf?)

16 Ocak Perşembe günü saat 19:00’da Kızılay Büyülü Fener Sineması’ndaki törenle başlayacak festivalin açılış filmi tamamı kadın oyunculardan oluşan komedi filmi Kim Korkar Vajina Wolf’tan? (Who is Afraid of Vagina Wolf?, 2013) olacak. Anna Margarita Albelo’nun, sanatçı olmak ve yaşlanmak temalı hareketli, eğlenceli ve ana akım sinemanın olanaklarından faydalanan filminde, muhteşem soundtrack’inin yanısıra L-World ve True Blood dizilerinden de birçok oyuncusuyla dikkat çekiyor.

Yuk The Weight 1024x436 Pembe Hayat KuirFest üçüncü kez seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor

Yük (The Weight)

Festivalin “Gökkuşağının Altında” bölümünde, Karlovy Vary Firm Festivali’nden ödülle ayrılan Dalgalanan Gökdelenler (Floating Skyscrapers, 2013), Cannes’da Kuir Palmiye için yarışan Sarah Koşmak İstiyor (Sarah Prefers to Run, 2013) ve Venedik Film Festivali’nde Kuir Aslan ödülünü alan Yük (The Weight, 2012) gibi son yılların ilgiyle beklenen LGBT temalı filmleri Ankara’da ilk kez KuirFest’te görücüye çıkacak.

Pembe Hayat KuirFest’in programında yer alacak filmler ve etkinliklerle ilgili ayrıntılı bilgiye çok yakında festival.pembehayat.org adresindeki web sitesinden ulaşabilirsiniz.

Child’s Pose (2013): Vicdanın Samimiyeti

$
0
0

Rumen Yeni Dalgası’nın son dönemde sunduğu mahsullerin sayısı öyle bir ivmelendi ki, takip etmek için özel bir efor sarf etmek gerekiyor. Avrupa’daki varlıkları ve bir Doğu Avrupa ülkesi olmanın hezeyanları üzerinden sosyal-gerçekçi bir tavırla yerel gerçekliklerine odaklanmayı bir tür alışkanlık haline getiren Rumen yönetmenler de bu ivmeyi arkalarına alarak dünyanın dört bir yanında ses getirmeye devam ediyorlar. Berlin’de aldığı Altın Ayı ve FIPRESCI ödülünü kucağına aldığı gibi, ayağının tozuyla ülkemize konuk olan Çocuk Pozu, 32. İstanbul Film Festivali programının hiç şüphe yok ki en değerli yapıtlarından bir tanesiydi.  Melankolik, komik, gerçekçi ve inandırıcı bir büyüyememe öyküsü…

Çocuk Pozu’nun yerel ve bir o kadar da evrensel meselelerini anlatmak için seçtiği iki adet bahanesi var. Bunlardan birisi Cornelia ve üzerine titrediği oğlu Barbu’nun girdaplı ilişkisi… Diğeri ise Romanya burjuvazisine ‘ait’ olan Barbu’nun arabayla, alt-sınıfa mensup bir çocuğa çarparak kazara onun ölümüne sebep vermesi… Birbirine etkiyerek çetrefilli hale gelen bu iki ana öykü, bir ülkenin sosyal haritasını çıkarmak adına büyük bir fırsat takdim ediyorlar elbette ki.

çocuk pozu Childs Pose (2013): Vicdanın Samimiyeti

Cornelia ve Barbu’dan başlamak ve onlarla bitirmek gerekiyor. Cornelia, gösteren ya da göstermeyen her anne gibi, çocuğuna âşık bir kadın… Oğlunu o kadar seviyor ki, onunla bir tür köle-efendi ilişkisi kurmaktan çekinmemiş. Köle ve efendi rolünü ise kimin üstleneceğini pek düşünmemiş. Kendi ayakları üzerinde durmak isteyen oğlunun arzularına karşı hiçbir dürtüsü yok. Zira çoğu anne gibi, onun kendi küçük cocuğu olduğu fikrini kafasından atamamış. Bu nedenle de Barbu’nun büyümesine engel olmuş. Diğer tarafta artık kendi özgürlüğünü ilan etmek isteyen Barbu var. Ancak onun problemleri de annesinin takıntıları kadar büyük. Barbu, hayata karşı olan tepkilerini, sadece gerçekten tanıdığı insanlara karşı gösterebilen, yaşına ve görünüşüne rağmen halen büyümeyi başaramamış bir çocuk… Tam anlamıyla güçlü bir figür olan annesine o kadar bağımlı bir halde ki, belki de özgürleşebileceğine kendi dahi inanamıyor ve bu nedenle de ayarsızca öfkeleniyor. Zayıf baba figürü de Barbu’nun büyümesini küçüklüğünden beri engelleyen en önemli unsurlardan bir tanesi tabii ki.

Yaşanan araba kazası ise Cornelia, Barbu ilişkisine yeni bir boyut; alt-sınıf, üst-sınıf ilişkisine ise alışıldık çatışmayı kazandırıyor. Tek amacı benliğini bağımsızlaştırmak olan Barbu, bir anda bir sonraki adımını kesinlikle tahayyül edemeyen, şaşkın bir katile dönüşüveriyor. Barbu, öyle şaşkın ki, olay tarafından fitili ateşlenen vicdani sürecin bile dâhilinde değil. Kendisine dayatılan bir ‘hayatı kullanma kılavuzu’ olan annesine amansızca ihtiyaç duyuyor. Cornelia ise bu sürece dahil olmaya tüm ruhuyla hazır. Cornelia, oğlunun kurtarıcısı, hayat muhasebecisi ve vicdanı olarak rol alıyor; kendi bedeninin sınırlarından taşarak hükmedebileceği her uzvuna ulaşıyor.

çocuk pozu 2 Childs Pose (2013): Vicdanın Samimiyeti

Tüm bu sürecin arka-planında ise Romanya’ya dair asıl dramatik süreç yaşanıyor. Alt-sınıfa mensup, düşük gelirli bir baba gencecik oğlunu yitiyor. Küçük bir çocuk, son model bir arabanın kurbanı haline geliyor. Çünkü gecenin karanlığında, hızlı giden son model ve pahalı arabalar tek derdi karşıdan karşıya geçmek olan yayalara alışık değildirler. Çocuk Pozu’nun gerçek anlamda ve nitelikli bir şekilde derinleşmesi de bu öykünün derinleşmesiyle koşut gidiyor. Zira filmin yönetmeni Calin Peter Netzer, bu süreci sıradan bir vicdan muhasebesine çevirmeden –hatta daha çok vicdanın samimiyetini sorgulatarak- peliküle döküyor. Birkaç farklı karakterin birkaç farklı hikâyesi, bir ülkenin sosyal gerçekliğinde, sürprizi bol bir şekilde aynı düzleme oturuyor.

Çocuk Pozu’nun belki de en tazeleyici özelliklerinden bir tanesi tipik Rumen Yeni Dalgası içerisinde biraz daha farklı bir damardan yol alması. Uzun planlarla ve gerçeklik duygusuyla hareket eden filmin ülke sinemasından uzağa direksiyon kırdığı alan ise Calin Peter Netzer’in heyecanlı kamera kullanımı. Netzer, neredeyse kusursuz bir ritim bularak filmin ilelebet dönüşen duygusuyla uyumlu bir üslup izliyor ve zamanlama konusunda harikalar yaratıyor. Aile müessesine olan yaklaşımıyla kendisini kabaca Adrian Sitaru’nun daha deli-dolu olanı olarak nitelesek çok da ileri gitmiş olmayız, sanıyoruz ki.

Filmin bir diğer, önemli ve dikkat çekici özelliklerinden bir tanesi ise iki sene önce aynı festivalden aynı ödülle dönen Bir Ayrılık ile olan paralel spotları… Çocuk Pozu da tıpkı Bir Ayrılık gibi yaratıcı ve geniş çaplı sosyolojik tespitlerini önemsiz görünen bir dava süreci üzerinden, tüm karakterlerini iyiden iyiye derinleştirerek aktarıyor. Bu sebeple ‘onu seven bunu da sever’ ve ‘aynı formülün filmi’ gibi tabirleri de bileğinin hakkıyla kazanıyor. Hem de bunu bir tür izlek taklidine mahal vermeden, kendi dokusunu ve atmosferini oluşturarak yapıyor. Çocuk Pozu, açtığı konuların bir kısmını başarıyla kapatarak; kapatmamak istediğini de başarıyla açık bırakarak her türlü takdiri hak ediyor. Bir başyapıt olup olmadığını ise zaman gösterecek. Bizim fikrimiz olumlu yönde.

 

Not: Yazı ilk kez Yer Gösterici dergisinde yayımlanmıştır.

 

Kaan Karsan

kaankarsan@gmail.com

twitter

 

Türkçe Adı: Çocuk Pozu

YönetmenCalin Peter Netzer

SenaryoRazvan Radulescu, Calin Peter Netzer

Yapım: Romanya, 2013

OyuncularLuminita Gheorghiu, Bogdan Dumitrache, Natasa Raab, Florin Zamfirescu, Ilinca Goia, Vlad Ivanov, Mimi Branescu

Süre112′

Gloria (2013): Oradalar, Görmeseniz de…

$
0
0

Adının da ele verdiği gibi Gloria bir kadın filmi… Hem de Şili’nin bu karanlık ve şaibelerle dolu geçmişinin içinde büyüyen bir erkek yönetmen tarafından yapılmış bir kadın filmi. En az dönemdaşı ve festival gezgini Pablo Larraín’in No’su kadar olayın içinde; ayrıca ülke tarihinin yakın geçmişine tezat oluştururcasına açık sözlü ve omurgalı bir duruşa sahip. Sözün özü Gloria’nın yönetmeni Sebastián Lelio, hayatında kendisine en yakın duran kadınlardan biri olan annesini temize çekerek –başka bir deyişle yeniden şekillendirerek- askeri diktatörlüğün yoğurduğu, her şeyiyle ‘ortalama’ ve orta sınıf bir kadının yalnızlık hikâyesini anlatıyor.  Gloria etrafında belli belirsiz sınırlar çiziyor; Gloria’yı bu çizgiler arasına hapsediyor ve dudak uçuklatan, dibine kadar trajikomik bir karakter öyküsüyle değerli bir farkındalık yaratıyor.

Gloria deli-dolu bir kadın. Şöyle bir etrafınıza baktığınızda bir benzerini rahatça seçebildiğiniz türden, sıradan ve sade. Yaşına nazaran hareketli; hayattan halen bir dolu beklentisi var. Bu açıdan kesinlikle saygı duyulacak, diri bir kadın kendisi. Yeni boşanmış; bunun getirisi olan gizli bir travması var. Çocukları kendi yollarına giderken arkalarına pek bakmamışlar. Gloria’nın başka bir daireden kaçıp gelen ‘bir kedisi bile var’. Hayatının dönüm noktası ya da ‘kısır döngüsü’ ise eski bir asker olan Rodolfo ile karşılaşmasıyla birlikte patlak veriyor. Eminiz ki Gloria aşık olmuyor; ancak travmalarının da tesiriyle tuhaf bir şekilde bağlanıyor; toplumsal normlara göre artık varolmayan gençliğini yeni baştan yaşamaya koyuluyor. İşte karaktere ve karakterlere dair birçok şey bu anda belirginleşmeye başlıyor. Gloria içinde bulunduğu yaş grubunun sessiz çığlığına eşlik ediyor; “siz bizi görmeseniz de biz varız” diye söyleniyor.

gloria 1 Gloria (2013): Oradalar, Görmeseniz de...

Sebastián Lelio, kendi çevresi ve tecrübeleri ışığında kaybolan kadınlara bir anda ışık tutuyor. Gloria etrafındaki koşullar pek de mühim değil; aslında herkes aynı yolun yolcusu. Bir asker olan Rodolfo’ya bağımlı mecazlarla ‘köreltilen’ bir vatandaşlık hakkının, kadın olmanın dehlizlerinde geziniyor. Anbean utangaçlık duvarlarını ortadan kaldırıyor ve ‘o’ karakteri mercek altına alıyor. Bir yandan da yer yer absürt dokunuşlarla yön değiştiren mizahı her daim ayakları yere basar halde tutmayı başarıyor. Terk edilmenin ve yeniden buluşmanın kısır döngüsü Gloria’nın hayatını baz alarak sınıfsal kaybolmuşluğun refakatinde odağa alınıyor.

Filmin trajik hali gerçek hayat üzerindeki izdüşümünde o denli kanıksamış ki izleyeni ağır bir şekilde hislendirmiyor. Algı her daim işin komik tarafını seçerek bilince suni bir biçimde yol gösteriyor. Her şey beklendik şekilde, sürprizsiz bir biçimde ilerlerken en büyük şaşkınlık hiçbir vakit kaybolmayan umut nezdinde yaşanıyor. Gloria, bu yaşında bir büyüme öyküsünün debisine kapılırken kadına biçilen rol kabuğunu kırıveriyor. Bir karakterin zayıflıkları ve güçlü yanları çok tipik bir insan hayatının dönemeçlerinde bir neslin prototipi haline geliyor. Bir yandan boyun eğmeye hazır gibi görünen; diğer yandan ise isyankârlığını hiç yitirmeyen Gloria, arada kalmışlığıyla büyülüyor.

gloria 2 Gloria (2013): Oradalar, Görmeseniz de...

Gloria rolünü üstlenmekten çok o karaktere can veren Paulina García, bir hayat yaratıyor. Kimi zaman eksik yanları da göze çarpan hayat yönetimi kabiliyetiyle kimi zaman filmin yönetmeni Sebastián Lelio’nun bile önüne geçen Gloria, koskoca bir filmin tüm yükünü omuzlarında taşıyor. Paulina García çok ama çok geniş bir duyumsama paletini hiçbir rengi soldurmadan dışavurmayı; dış dünyadan edindiklerini ise içine yansıtmayı kusursuzca başarıyor. Kısacası karşımızda yüzyılın en dikkat çekici yönetmen-oyuncu birlikteliklerinden birisi var.

Gloria görünmeyeni seçilir hale getiren; hiç politik görünmeden dönemi geriye dönüşlü olarak belgeleyen ve çok leziz anlar barındıran, tespitçi bir film. Bir yandan da ‘apolitik’ Gloria üzerinden toplum dâhilinde en çok politize edilenin apolitikler olduğunu söylüyor gizlice. Sınırlandırılan, etrafına duvarlar örülen, yok edilen, kurallar kitabına mahkûm bir karakterden daha çok politize edilmişi var mıdır? Sebastián Lelio, dünün kadınının bugününe ışık tutarak her toplumsal ve politik düzende kişinin kendisine pay biçebileceği bir ortam hazırlıyor. O mükemmel ve filmin özeti niteliğindeki kapanış sekansı da cabası…

 

Yönetmen: Sebastián Lelio

Senaryo: Sebastián Lelio, Gonzalo Maza

Yapım: Şili, İspanya 2013

Oyuncular: Paulina García, Sergio Hernández, Diego Fontecilla

Süre: 110′

***

Kaan Karsan

kaankarsan@gmail.com

twitter

 

KuirFest Programı yayınlandı

$
0
0

16-23 Ocak tarihleri arasında Ankara’da gerçekleşecek olan 3.Pembe Hayat KuirFest’in programı açıklandı.

broşür 1 KuirFest Programı yayınlandı

broşür 2 KuirFest Programı yayınlandı

Pembe Hayat KuirFest’te film gösterimleri ve söyleşiler Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda ve Tayfa Kitapkafe’ de gerçekleşecek. Sinemaseverler biletlerini 10 Ocak’tan itibaren Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda açılacak gişelerden satın alabilecek. Bilet fiyatları öğrenciler için 9 TL, yetişkin seyirciler için 11 TL. Tayfa KitapKafe’deki söyleşiler ve gösterimler ise ücretsiz olacak.

Uluslararası Sinefil Topluluğu (ICS) Adaylarını Açıklandı

$
0
0

Dünyanı dört bir tarafından 80′in üzerinde sinema tarihçisi, sinema yazarı, akademisyen ve gazeteciden oluşan Uluslarası Sinefil Topluluğu (ICS) 11. kez ödülleri için adaylarını açıkladı.  2013 ABD vizyon takvimine göre hazırlanan adaylar listesi şöyle:

 

En İyi Film

12 Years a Slave
Before Midnight
Blue Is the Warmest Color
Frances Ha
Gravity
The Great Beauty
Her
Inside Llweyn Davis
Laurence Anyways
Spring Breakers
The Wolf of Wall Street

En İyi Yönetmen

Abdellatif Kechiche, Blue Is the Warmest Color
Alfonso Cuarón, Gravity
Joel & Ethan Coen, Inside Llweyn Davis
Paolo Sorrentino, The Great Beauty
Spike Jonze, Her
Xavier Dolan, Laurence Anyways

En İyi Kadın Oyuncu

Adèle Exarchopoulos, Blue Is the Warmest Color
Cate Blanchett, Blue Jasmine
Greta Gerwig, Frances Ha
Juliette Binoche, Camille Claudel 1915
Suzanne Clément, Laurence Anyways

En İyi Erkek Oyuncu

Chiwetel Ejiofor, 12 Years a Slave
Joaquin Phoenix, Her
Leonardo DiCaprio, The Wolf of Wall Street
Mads Mikkelsen, The Hunt
Melvil Poupaud, Laurence Anyways
Oscar Isaac, Inside Llewyn Davis

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu

Kristin Scott Thomas, Only God Forgives
Léa Seydoux, Blue Is the Warmest Color
Lupita Nyong’o, 12 Years a Slave
Sally Hawkins, Blue Jasmine
Scarlett Johansson, Her

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu

Anton Adasinsky, Faust
James Franco, Spring Breakers
Jared Leto, Dallas Buyers Club
Matthew McConaughey, Mud
Michael Fassbender, 12 Years a Slave

En İyi Özgün Senaryo

Blue Jasmine
Frances Ha
Her
Inside Llewyn Davis
Laurence Anyways

En İyi Uyarlama Senaryo

12 Years A Slave
Before Midnight
Blue Is the Warmest Color
In the House
Short Term 12

En İyi Kurgu

Blue Is the Warmest Color
Frances Ha
Gravity
Leviathan
Spring Breakers
The Wolf of Wall Street

En İyi Görüntü Yönetimi

Blancanieves
Faust
Gravity
Inside Llewyn Davis
Leviathan

En İyi Prodüksiyon Tasarımı

Blancanieves
Faust
Her
Inside Llewyn Davis
The Great Gatsby

En İyi Film Müziği

12 Years a Slave
All Is Lost
Blancanieves
Her
The Great Beauty

En İyi Toplu Performans

12 Years a Slave
American Hustle
Frances Ha
Inside Llweyn Davis
Short Term 12

Yabancı Dilde En İyi Film

Beyond the Hills
Blancanieves
Blue Is the Warmest Color
Faust
The Great Beauty
The Hunt
In the House
Laurence Anyways
The Past
Touch of Sin

En İyi Belgesel

At Berkeley
Leviathan
Room 237
Stories We Tell
The Act of Killing

En İyi Animasyon

Ernest & Celesyine
From Up on Poppy Hill
Frozen
Monsters University
The Wind Rises

Gösterime Girmeyen En İyi Film

Child’s Pose
Gloria
Home from Home: Chronicle of a Vision
Like Father, Like Son
Norte, the End of History
Only Lovers Left Alive
Snowpiercer
Stranger by the Lake
Stray Dogs
The Congress
The Immigrant
The Rendez-Vous of Déjà-Vu
The Strange Little Cat
Tom at the Farm
Young and Beautiful


3. Pembe Hayat Kuirfest Etkinlikleri

$
0
0

MÜGE TURAN VE ENGİN ERTAN ile KERN SEÇKİSİ SÖYLEŞİSİ:

“Yetenekli Bay Kern” bölümünde “I Feel Like Disco”nun yönetmeni Axel Ranisch’in meslektaşı Kern’i havaalanında beklemesinin ironik ve alaycı bir yergi öyküsü “Axel ve Peter” ile KuirFest’ e konuk oluyor. İki yönetmen, münakaşacı film yönetmeni ve öfkesi burnunda oyuncu Peter Kern ile ilgili belgesel çekerler. Veronika Franz ve Severin Fiala’dan film yapmak üzerine bir film olan “Kern’’ ve ilk gösterimini Berlinale’de yapan “İnanç, Aşk, Ölüm”(Belief, Love, Death, 2012) seçkinin konuklarından olacak. 22 Ocak Çarşamba 16.00’da Tayfa Kitapkafe’de Müge Turan ve Engin Ertan “KERN” üzerine bir söyleşi gerçekleştirecekler.

SÖYLEŞİ: DİKKAT! OKULDA TRANS VAR

Pembe Hayat KuirFest’in bu yeni bölümünde iki film yer alıyor.

Hayatı üniversiteye girmek istediğinde karmaşıklaşır, önüne idari engeller çıkarılır ve üniversiteye girmek için kendisinden kimliğini değiştirmesini şart koşulur. Arjantin yapımı “Verónica Videla’nın Tutkusu” (Verónica Videla’s Passion, 2012) ve LGBT aktivisti Barış Sulu’nun yönettiği belgesel “Dikkat! Okulda Trans Var”, seyircisiyle buluşacak, 21 Ocak Salı günü 18.30’da ise Tayfa Kitapkafe’ deki söyleşisinde seyircinin sorularını yanıtlayacak.

BARDA YDEN ile OSLO GL FİLM FESTİVALİ KISA FİLM SEÇKİSİ SÖYLEŞİSİ:

Oslo GL Film Festivali’nden Bard Ydén’in hazırladığı Norveç yapımı 5 kısa filmin yer aldığı kısa film seçkisi festival kapsamında gösterilecek. İngiltere/Norveç ortak yapımı “Hamburger” (Burger, 2013), Tom Nordli’nin “Cezbeden Tuzak”ı (Shark Bait, 2009), Maria Bock’ un gözünden; “Kel Adam” (Bald Guy, 2011) ve müzik filmi yönetmeni Yenni Lee’den “Balon”u (Air Balloon, 2011) izleyeceğimiz seçkinin ardından Bard Ydén, seçki sonrası izleyicileri festival hakkında bilgilendirecek ve seçkiye dair soruları yanıtlayacak.

PAUL TER VELD İLE TRANSCREEN FİLM FESTİVALİ SEÇKİSİ SÖYLEŞİSİ:

Pembe Hayat KuirFest’e özel hazırlanan bir diğer konuk program ise Amsterdam’da düzenlenen TranScreen Film Festivali’nden geliyor. Konuk seçkiside, İngiltere, Avustralya, Singapur, Amerika, Finlandiya ve İspanya’dan toplam 7 kısa film gösterilecek. EliasKoskimies’in büyüleyici ve sistemi sarsacak güçteki videosu “Daha Yeni Başladım” (I’ve Only Just Begun, 2012), Annecy Film Festivali’nden ödül almaya doyamayan filmi “Peder John Thomas’ın İtirafı”yla (The Confession of Father Thomas  John, 2011); alman yönetmen ElkaKerkhofs “Batan Gemiyi Terk Eden Fareler Gibi”(Like Rats Leaving a Sinking Ship, 2012), Yönetmen Faryal Velmi’nin birlikte asansörde mahsur kalan bir drag queen ve burka giyen diğer kadının hikayesini anlattığı “Neye Bakıyorsun?”(What You Looking At?, 2012), performans sanatçısı Kalil Kohen, “Onlar Pomoseksüel” (So Pomo, 2012) ile İspanyol yönetmenler Nacho Ruipérez & JulioMarti “Ursula’nın Zaferi” (Ursula’s Victory, 2012), Elisha Kim ve Coco Riot, Singapur-Kanada ortak yapımı deneysel filmleri “İşportacı”nın (TheHawker, 2012) ardından seçkiyi hazırlayan Paul Ter Veld, izleyicileri festival hakkında bilgilendirecek ve seçkiye dair soruları yanıtlayacak.

PANEL VE ATÖLYELER

Festival kapsamında katılımcıların da bizzat LBGTİK bireylerle buluşup toplumsal kimliklerini sorgulayacağı, direniş hikayelerini paylaşacağı atölye ve paneller ile seanslardan arta kalan vaktimizi dolu dolu geçireceğimiz atölyeler de düzenlenecek.

MANNY DE GUERRE ile RUSYA’DA NELER OLUYOR?

“Prison Break” dizisiyle tanınan Wentworth Miller, Rusya’da çıkan anti-gey yasayı bir gey olarak protesto ettiği için St. Petersburg Film Festivali’nin onur konuğu olmayı reddetti. Pussy Riot üyeleri özgürlüklerine yeni kavuştular ve ilan ettiler “Putin’i affetmiyoruz.”

St. Petersburg merkezli Side By Side LGBT Film Festivali ekibinden Manny de Guerre’nin ve diğer LGBTİK festivalcilerinin katılımıyla Rusya’da yaşanan son şiddet ortamı, LGBT’leri hedef alan hükümet politikaları ve festival sırasında yaşanan bombalı tehdit ve şiddet olaylarını tartışılacak. Side By Side Film Festivali bu yıl Gus Van Sant’in destek amaçlı katılımıyla gerçekleşti ve dünyanın her yerinden birçok LGBT grup ve birey festivale destek oldu.

MADS ANANDA İLE KUİR DİRENİŞİN YENİ FORMLARI ÜZERİNE ATÖLYE

Heteroseksüel dünyada kendimizi baskılanmış, çaresiz ve güçsüz hissettiğimiz anları eylemlerle veya hazırladığımız slogan içeren etiketleri yapıştırarak gerçekten çözebiliyor muyuz? Mads Ananda Lodahl, heteroseksüel ve maskülen dünyaya karşı alet çantamıza biraz daha fazla alet koymayı vadettiği, güçlendirici ve ilham verici ve 2 gün süren atölyesiyle Ankara’da olacak. Mads Ananda’nın “Hetero Dünya Düzenini Alt Etmek” başlıklı TED konuşmasını Türkçe altyazılı olarak festivalin vimeo sayfasından izleyebilirsiniz.

1536635 517549118358562 1210813879 n 3. Pembe Hayat Kuirfest Etkinlikleri

KUİR GEZİ HİKÂYELERİ ATÖLYESİ

Türkiye’nin LGBT tarihinin en önemli mekânlarından Gezi Parkı, bu yıl sivil bir düş’ün ve isyanın kaynağı oldu.  Gezi Parkı olaylarıyla aslında yıllardır süren LGBT direniş kültürü kamusal alanda görünürlüğünü arttırdı. Yıllardır kendi yaşama hakları ve alanları için direnen LGBT gruplar direniş mekânında tecrübeleri ve direnişleri ile ön plana çıktılar. Bu tecrübelerden yola çıkarak festival bu sene İstanbul ve Ankara’dan katılımcılarla 18 Ocak Cumartesi saat 16.00’ da “Kuir Gezi Hikâyeleri Anlatma” atölyesi düzenliyor. İstanbul’dan Levent Pişkin ve Boysan Yakar’ın katılımlarının yanı sıra Ankara’da ve İstanbul’da direniş mekânından paylaşacak hikâyeleri olan bütün LGBTIK bireyler  “kuir detaylarla” çok daha renkli bir şekilde paylaşılacak bu atölyelere katılabilir.

AVARELER İLE STENCİL ATÖLYESİ:

Ankara mekânlarını sanatsal ve protest stencil ve sokak sanatı örnekleri ile politikleştiren Avareler ekibi ve eylemcilerin desteği ile festival kapsamında LGBTİK ruhu ve katılımcıları ile stencil atölyesi düzenlenecek. 17 Ocak Cuma günü saat 18.30’daki stencil atölyesi, direniş ruhuna yeni renkler eklemek isteyen herkese açık.

1528599 516931531753654 1838884265 n 3. Pembe Hayat Kuirfest Etkinlikleri

VOLTRANS EKİBİYLE FİLM SONRASI ALİ ARIKAN ANISINA SÖYLEŞİ:

“Voltrans içinde örgütlenen trans erkeklerin kendi tarihlerini belgelemek istemeleri üzerine 2012 yılında ortaya çıkan belgesel projesi, 2013 yazında Ali (Aligül)’ün hastaneye kaldırılmasıyla beraber hızlanarak, Voltrans’ın önemli dönüm noktaları seçilerek kurgulandı.  90 dakikalık halini Ali (Aligül)’ün hastanede izlettiğimiz gün bize dönüp “son halini izlemeyeceğim, sürpriz olsun” demişti. Bu halini göremese de Ali, biz biliyoruz ki o hep bizimle…”

Trans erkek inisiyatifi Voltrans’ı anlatan belgesel sonrası bu yıl vefat eden inisiyatifin kurucularından Ali Arıkan anısına bir söyleşi düzenlenecek. 18.30’daki Tayfa Kitapkafe’de gerçekleşecek söyleşide Katılımcılar Özge Özgüner, P. Ulaş Dutlu ve İlksen Gürsoy gösterim bitiminde sorularınızı yanıtlayacak.

MEKANARTI EKİBİ SAHNEDE: ’’80’LERDE LUBUNYA OLMAK’’

MekanArtı 3. Pembe Hayat KuirFest kapsamında yine farklı bir sahneleme ile seyircisini 1980’lerde bir pavyona davet ediyor ve trans bireylerin hayatlarına ortak ediyor! 20 Ocak Pazartesi Eski&Yeni Cafe’de iki kez perdelenecek oyun ile MekanArtı Ekibi, saat 19.00 ve 20.30’da sahnede olacak.“80’lerde Lubunya Olmak”ta, en genci bugün 50 yaşında olan dört Trans birey bize Türkiye’de Lubunya olmanın genel ve özel tarihini anlatıyorlar. İzmir’de faaliyet gösteren Siyah Pembe Üçgen Derneği’nin 2012 yılında yayınladığı aynı adlı kitaptan uyarlanan oyun Ufuk Tan Altunkaya tarafından sahneye uyarlandı. Tamamen gerçekleştirilen söyleşilerden oluşan metinde, hiç bir değişikliğe gidilmeden, trans bireylerin kendi kelimeleri ile sahne uyarlaması gerçekleştirildi.

FESTİVAL PARTİLERİKITE SAHNESİNDE

Film gösterimlerinin yanı sıra; ‘öteki’ herkes için hazırlandığı sahnesi ile “Kafası Karışık Kontrtenor – Nuri Harun Ateş” 17 Ocak Cuma akşamı saat 21.00’de ve DJ kabinindeki hünerleriyle pop divaları arası  “Yıldız Savaşları” başlatmak için gelen Cenk Erdem 18 Ocak Cumartesi akşamı saat 21.00’de etkinliklere dâhil olacak.

FESTİVAL SİNEMASI & BİLETLER

Pembe Hayat KuirFest’te film gösterimleri ve söyleşiler Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda ve Tayfa Kitapkafe’ de gerçekleşecek. Festival biletleri 10 Ocak’tan itibaren Kızılay Büyülü Fener Sineması gişelerinde sinemaseverler için satışa çıktı.

Bilet fiyatları: Öğrenci: 9 TL, Tam: 11 TL.

Tayfa Kitapkafe’deki söyleşiler ve gösterimler ise ücretsiz olacak.

Pembe Hayat KuirFest’in programında yer alacak filmler ve etkinliklerle ilgili ayrıntılı bilgiye festival.pembehayat.org adresindeki web sitesinden ulaşabilirsiniz.

KuirFest 16 Ocak’ta başlıyor

$
0
0

Pembe Hayat KuirFest 16 Ocak’ta Büyülü Fener Sineması’nda yapılacak törenle başlıyor. Sunuculuğunu Buse Kılıçkaya ve Gani Met’in yapacağı gece, “Kim Korkar Vajina Wolf’tan” filminin gösterimi ile devam edecek.

Kim Korkar Vajina Wolftan Whos Afraid of Vagina Wolf KuirFest 16 Ocakta başlıyor

Kim Korkar Vajina Wolf’tan? (Who’s Afraid of Vagina Wolf?)

Bu yıl üçüncüsü düzenlenecek Pembe Hayat KuirFest, 16-23 Ocak tarihleri arasında Ankara’da gerçekleşecek. Venedik, Tribeca, Berlinale, Cannes ve Sundance Film Festivali programlarında yer alan birçok ödüllü filme programında yer veren 3. KuirFest, bu yıl direniş, yaşlılık, beden, eğitim, aile ve eşcinsel aşkı merkeze alan 50’ye yakın filmi 10 farklı bölümde Ankaralı sinemaseverlerin karşısına çıkacak.

Pembe Hayat KuirFest’in Açılış Töreni 16 Ocak Perşembe günü Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda başlayacak. Festival’in açılış filmi ise tamamı kadın oyunculardan oluşan komedi filmi “Kim Korkar Vajina Wolf Wolf’tan” (Who is Afraid of Vagina Wolf, 2013) adlı film olacak. Anna Margarita Albelo’nun, sanatçı olmak ve yaşlanmak temalı hareketli, eğlenceli ve ana akım sinemanın olanaklarından faydalanan filminde, muhteşem soundtrack’inin yanısıra L-World ve True Blood dizilerinden de birçok oyuncusuyla dikkat çekiyor.

Festival, LGBT bireylere yönelik ayrımcılığa ve şiddete dikkat çekerken Türkiye’de kuir teorinin ve sanatın konuşulmasına, tartışılmasına olanak yaratmaya devam edecek. LGBTİK hakları mücadelesine sanat aracılığıyla ifade alanları yaratmayı amaçlayan Pembe Hayat KuirFest, sinemadan edebiyata, müzikten videoya, sokakları donatan stencillerden, tiyatro oyununa, sanatın pek çok farklı türünü buluşturacak. Hem Türkiye’den hem de dünyadan kuir sanatçı ve konukları bir araya getirecek.

Altın Ayı için yarışacak filmlerin tamamı açıklandı

$
0
0

Bu yıl 6 – 16 Ocak tarihleri arasında 64. kez düzenlenecek Uluslararası Berlin Film Festivali’nin yarışma filmleri açıklandı. Yarışma kategorisinde yer alacak, Cezayir, Arjantin, Avusturya, Belçika, Brezilya, Kanada, Kıbrıs Rum Kesimi, Danimarka, Fransa, Almanya, Yunanistan, Japonya, Hollanda, Norveç, Çin Halk Cumhuriyeti, İspanya, İsveç, Birleşik Krallık, Uruguay ve ABD’den toplam 23 filmin 18′inin dünya prömiyeri festivalde yapılacak. Wes Anderson’ın The Grand Budapest Hotel’i ile açılışı yapılacak festivalde, afişleriyle yaklaşık 6 aydır yarattığı etkiden kurtulamadığımız Lars von Trier’in Nymphomaniac Volume I’inin uzun ve kesilmemiş versiyonu da dünya prömiyerini yaparak yarışma dışı kategoride ilk kez izleyici karşısına çıkacak, hatırlatalım.

gbhmulti 1024x925 Altın Ayı için yarışacak filmlerin tamamı açıklandı

15 Şubat gecesi Altın veya Gümüş Ayı ödüllerinden birini alması muhtemel filmlerin listesi ise şu şekilde:

‘71
Birleşik Krallık
Yön: Yann Demange (Top Boy – TV dizisi)
Jack O’Connell, Sean Harris, Richard Dormer
Dünya Prömiyeri

Aimer, boire et chanter (Life of Riley)
Fransa
Yön: Alain Resnais (Smoking/No smokingOn connaît la chanson)
Sabine Azéma, Sandrine Kiberlain, Caroline Silhol, André Dussolier, Hippolyte Giradot, Michel Vuillermoz
Dünya Prömiyeri

Aloft
İspanya / Kanada / Fransa
Yön: Claudia Llosa (The Milk of Sorrow)
Jennifer Connelly, Cillian Murphy, Mélanie Laurent
Dünya Prömiyeri

Die geliebten Schwestern
Almanya
Yön: Dominik Graf (In Face of the CrimeLawinen der Erinnerung)
Hannah Herzsprung, Florian Stetter, Henriette Confurius
Dünya Prömiyeri

Stratos
Yunanistan / Almanya / Kıbrıs Rum Kesimi
Yön: Yannis Economides (MatchboxSoul Kicking)
Vangelis Mourikis, Vicky Papadopoulou, Petros Zervos
Dünya Prömiyeri

The Grand Budapest Hotel 
Birleşik Krallık / Almanya
Yön: Wes Anderson (Moonrise KingdomThe Life Aquatic with Steve Zissou)
Ralph Fiennes, Tony Revolori, F. Murray Abraham, Mathieu Amalric, Adrien Brody
Dünya Prömiyeri / Açılış Filmi

The Monuments Men 
Almanya / ABD
Yön: George Clooney (The Ides of MarchGood Night, and Good Luck.)
George Clooney, Matt Damon, Bill Murray, John Goodman, Jean Dujardin, Bob Balaban, Hugh Bonneville, Cate Blanchett
Uluslararası Prömiyer (Yarışma dışı kategori)

Bai Ri Yan Huo (Black Coal, Thin Ice
Çin Halk Cumhuriyeti
Yön: Yinan Diao (Night TrainUniform)
Fan Liao, Lun Mei Gwei, Xuebing Wang
Dünya Prömiyeri

Boyhood 
ABD
Yön: Richard Linklater (Before MidnightMe & Orson Welles)
Patricia Arquette, Ethan Hawke, Ellar Coltrane, Lorelei Linklater
Uluslararası Prömiyer

Chiisai Ouchi (The Little House
Japonya
Yön: Yoji Yamada (Tokyo FamilyAbout Her Brother)
Takako Matsu, Haru Kuroki, Hidetaka Yoshioka, Satoshi Tsumabuki,
Chieko Baisho
Uluslararası Prömiyer

Historia del miedo (History of Fear
Arjantin / Uruguay / Almanya / Fransa
Yön: Benjamin Naishtat – Feature debut
Jonathan Da Rosa, Claudia Cantero, Mirella Pascual, Cesar Bordon, Tatiana Gimenez
Dünya Prömiyeri

Jack
Almanya
Yön: Edward Berger
Ivo Pietzcker, Georg Arms, Luise Heyer, Vincent Redetzki, Jacob Matschenz, Nele Mueller-Stöfen
Dünya Prömiyeri

Kraftidioten (In Order of Disappearance)
Norveç
Yön: Hans Petter Moland (A Somewhat Gentle ManThe Beautiful Country)
Stellan Skarsgård, Bruno Ganz, Pål Sverre Hagen, Birgitte Hjort Sørensen, Jakob Oftebro, Anders Baasmo Christiansen
Dünya Prömiyeri

Kreuzweg (Stations of the Cross)
Almanya
Yön: Dietrich Brüggemann (MoveRenn, wenn du kannst)
Lea van Acken, Franziska Weisz, Florian Stetter
Dünya Prömiyeri

La belle et la bête (Beauty and the Beast
Fransa / Almanya
Yön: Christophe Gans (Silent HillBrotherhood of the Wolf)
Vincent Cassel, Léa Seydoux, André Dussollier
Uluslararası Prömiyer (Yarışma dışı kategori)

La tercera orilla (The Third Side of the River)
Arjantin / Almanya / Hollanda
Yön: Celina Murga (A Week AloneAna and the OthersNormal School)
Alian Devetac, Daniel Veronese, Gaby Ferrero, Irina Wetzel, Dylan Agostini van del Boch
Dünya Prömiyeri

La voie de l‘ennemi (Two Men in Town)
Fransa / Cezayir / ABD / Belçika
Yön: Rachid Bouchareb (London RiverLittle Senegal)
Forest Whitaker, Harvey Keitel, Brenda Blethyn, Luis
Guzmán, Dolores Heredia
Dünya Prömiyeri

Macondo
Avusturya
Yön: Sudabeh Mortezai – Feature debut
Ramasan Minkailov, Aslan Elbiev, Kheda Gazieva
Dünya Prömiyeri

Praia do Futuro 
Brezilya / Almanya
Yön: Karim Aïnouz (Suely in the SkyMadame Satã)
Wagner Moura, Clemens Schick, Jesuita Barbosa
Dünya Prömiyeri

Tui Na (Blind Massage
Çin Halk Cumhuriyeti / Fransa
Yön: Ye Lou (MisterySuzhou River)
Hao Qin, Xiaodong Guo, Lei Zhang
Dünya Prömiyeri

Wu Ren Qu (No Man’s Land
Çin Halk Cumhuriyeti
Yön: Hao Ning (Crazy StoneMongolian Ping Pong)
Zheng Xu, Nan Yu, Bo Huang, Bujie Duo
Dünya Prömiyeri

Zwischen Welten (Inbetween Worlds
Almanya
Yön: Feo Aladag (When We Leave)
Ronald Zehrfeld
Dünya Prömiyeri

 

Burcu Bağcıgil
Twitter

Akademi Ödülleri adayları belli oldu, işte Oscar için yarışacak filmler

$
0
0

Sinema sektörünün en köklü organizasyonu Akademi Ödülleri’nde Oscar Ödülü için yarışacak filmler açıklandı. Bu yıl 86. kez dağıtılacak olan ödüller 2 Mart 2014 tarihinde Dolby Theatre’da sahiplerini bulacak. Tören, ünlü komedyen ve sunucu Ellen DeGeneres’nin sunuculuğunda gerçekleşecek ve Amerikan ABC kanalından canlı olarak yayınlanacak. Türkiye’de ise geçtiğimiz yıllardan farklı olarak Digitürk’ün Moviemax kanalı üzerinden izleyiciyle buluşacak.

oscar Akademi Ödülleri adayları belli oldu, işte Oscar için yarışacak filmler

En İyi Film

12 Years a Slave
American Hustle
Captain Phillips
Dallas Buyers Club
Gravity
Her
Nebraska
Philomena
The Wolf of Wall Street

En İyi Yönetmen

Alfonso Cuarón, Gravity
David O. Russell, American Hustle
Steve McQueen, 12 Years a Slave
Martin Scorsese, The Wolf of Wall Street
Alexander Payne, Nebraska

En İyi Kadın Oyuncu

Amy Adams, American Hustle
Cate Blanchett, Blue Jasmine
Sandra Bullock, Gravity
Judi Dench, Philomena
Meryl Streep, August: Osage County

En İyi Erkek Oyuncu

Bruce Dern, Nebraska
Chiwetel Ejiofer, 12 Years a Slave
Christian BaleAmerican Hustle
Leonardo DiCaprio, The Wolf of Wall Street
Matthew McConaughey, Dallas Buyers Club

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu

Jennifer Lawrence, American Hustle
Julia Roberts,August: Osage County
June Squibb, Nebraska
Lupita Nyong’o,12 Years a Slave
Sally Hawkins, Blue Jasmine

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu

Barkhad Adbi, Captain Phillips
Bradley Cooper, American Hustle
Jonah Hill, The Wolf of Wall Street
Jared Leto, Dallas Buyers Club
Michael Fassbender, 12 Years a Slave

En İyi Kurgu

12 Years a Slave, Joe Walker
American Hustle, Jay Cassidy & Crispin Struthers & Alan Baumgarten
Captain Phillips, Christopher Rouse
Dallas Buyers Club, John Mac McMurphy & Martin Pensa
Gravity,
 Alfonso Cuarón & Mark Sanger

En İyi Özgün Senaryo

American Hustle, David O. Russell & Eric Singer
Blue Jasmine, Woody Allen
Dallas Buyers Club, Craig Borten & Melisa Wallack
Her, Spike Jonze
Nebraska, Bob Nelson

En İyi Uyarlama Senaryo

12 Years a Slave, John Ridley
Before Midnight, Richard Linklater, Julie Delpy, Ethan Hawke
Captain Phillips, Billy Ray
Philomena, Steve Coogan & Jeff Pope
The Wolf of Wall Street, Terence Winter

En İyi Prodüksiyon Tasarımı

American Hustle
Gravity
The Great Gatsby
Her
12 Years a Slave

En İyi Görüntü Yönetimi

Gravity, Emmanuel Lubezki
Inside Llewyn Davis, Bruno Delbonnel
Nebraska, Phedon Papamichael
Prisoners, Roger Deakins
The Grandmaster , Philippe Le Sourd

En İyi Görsel Efekt

Gravity
The Hobbit: Desolation of Smaug
The Lone Ranger
Star Trek Into Darkness
Iron Man 3

En İyi Kostüm

American Hustle, Michael Wilkinson
The Grandmaster, William Chang Suk Ping
The Great Gatsby, Catherine Martin
The Invisible Woman, Michael O’Connor
12 Years a Slave, Patricia Norris

En İyi Saç & Makyaj

Dallas Buyers Club, Adruitha Lee and Robin Mathews
Jackass Presents: Bad Grandpa, Stephen Prouty
The Lone Ranger, Joel Harlow & Gloria Pasqua-Casny

En İyi Orijinal Şarkı

“Alone Yet Not Alone”, Alone Yet Not Alone (Bruce Broughton & Dennis Spiegel
“Happy”, Despicable Me 2 ( Pharrell Williams)
“The Moon Song”,  Her ( Karen O  & Spike Jonze)
“Ordinary Love”, Mandela: Long Walk to Freedom (Paul Hewson, Dave Evans, Adam Clayton, Larry Mullen & Paul Hewson)
“Let It Go”, Frozen (Robert Lopez & Kristen Anderson-Lopez)

En İyi Film Müziği

Steven Price, Gravity
Alexandre Desplat, Philomena
John Williams, The Book Thief
William Butler & Owen Pallett, Her
Thomas Newman, Saving Mr. Banks

En İyi Ses Kurgusu

All Is Lost
Captain Phillips
Gravity
Lone Survivor
The Hobbit: The Desolation of Smaug

En İyi Ses Miksajı

Captain Phillips
Gravity
Inside Llewyn Davis
Lone Survivor
The Hobbit: The Desolation of Smaug

Yabancı Dilde En İyi Film

The Hunt, Thomas Vinterberg (Danimarka)
The Broken Circle Breakdown, Felix van Groeningen (Belçika)
The Great Beauty, Paolo Sorrentino (İtalya)
The Missing Picture, Rithy Panh (Kamboçya)
Omar, Hany Abu-Assad (Filistin)

En İyi Belgesel

20 Feet from Stardom
The Act of Killing
The Square
Cutie and the Boxer
Dirty Wars

En İyi Animasyon

The Wind Rises
Frozen
Despicable Me 2
The Croods
Ernest & Celestine

En İyi Kısa Belgesel

CaveDigger
Facing Fear
Karama Has No Walls
The Lady in Number 6: Music Saved My Life
Prison Terminal: The Last Days of Private Jack Hall

En İyi Kısa Film

Aquel No Era Yo, Esteban Crespo
Avant Que De Tout Perdre, Xavier Legrand & Alexandre Gavras
Helium, Anders Walter & Kim Magnusson
Pitääkö Mun Kaikki Hoitaa?, Selma Vilhunen & Kirsikka Saari
The Voorman Problem, Mark Gill & Baldwin Li

En İyi Kısa Film (Animasyon)

Get a Horse!
Feral
Mr. Hublot
Possessions
Room on the Broom

 

ellen degeneres 691x1024 Akademi Ödülleri adayları belli oldu, işte Oscar için yarışacak filmler

Inside Llewyn Davis (2013): Kayıp, Değişim ve Yolculuk

$
0
0

Sen Şarkılarını Söyle”, başladığı noktada biten, ana karakterin dairesel bir rota izlediği bir yolculuk filmi. 1961 yılında, Greenwich Village’dayız. Beş parasız, boş bulduğu koltukta kıvrılarak gecelerini geçiren folk şarkıcısı Llewyn Davis ısrarla ve çaresizlik içinde bulunduğu durumdan bir çıkış yolu arıyor. Ancak filmdeki bir şarkıda da söylendiği gibi, “dersler hep geç kalıyor, öğrenmesi gereken kişi için”. Özensizlik, kibir, aldatma, kabalık ve yalan Llewyn’in kusurları. Yine şarkıcı olan arkadaşı Jim’in sevgilisi Jean ile birlikte olup, sonra Jean hamile kaldığında kürtaj parasını gizlice Jim’den borç isteyecek denli şuursuz. Tüm cesaretini toplayıp şarkı söylemek için sahneye çıkmış 60 yaş üzeri bir kadını, “Samanların nerede?” diye aşağılayacak kadar kaba. Ama Coen Kardeşler, Dave Van Ronk’dan esinlenerek yarattıkları karakterlerini öyle bir dengeyle kuruyorlar ki, Llewyn’in bahtsızlığına üzülmemenin imkansız olduğu, yönetmenlerin belki de en hüzünlü ve hisli filmi çıkıyor ortaya. Soluk renk paleti, gri gökyüzü, kar ve buz ile folk şarkıları da bu manzarayı tamamlıyor.

Inside Llewyn Davis Inside Llewyn Davis (2013): Kayıp, Değişim ve Yolculuk

Bu içe işleme halinin yoğunluğu dışında, tipik bir Coenler filminden bekleyebilecekleriniz yine burada mevcut. Gittikçe batağa daha çok saplanan, girdiği yollar nedense hep birer çıkmaz sokak olan bir kaybedeninin hikayesi öncelikle. Daracık koridorlarda, arka sokaklarda sıkışıyor hep Llewyn. Jean’in dediği gibi, neye elini atsa boka çeviren, Midas’ın gerzek kardeşi adeta. Greenwich Village’dan Chicago’ya gidip geri döndüğü yolculukta tüm sokaklar, arabalar, barlar gerçekliğinden şüphe etmeyeceğiniz şekilde otantik. Ancak bu bir Coenler evreni olduğu için, Llewyn’in karşısına çıkan insanlar ve başına gelenler bir o kadar acayip ve saçma. Yönetmenlerin grotesk karakterler galerisine John Goodman bir yenisiyle iştirak edip, eroinman bir müzisyen olarak kısa ama unutulmayacak bir varlık gösteriyor. Tuhaf tepkileri, ifadesiz bakışları ya da boş gülümsemeleriyle Llewyn’in karşılaştığı her insan, onun kendini daha da yalnız hissetmesine sebep oluyorlar. Yönetmenlerin kendilerine has film dünyaları kurarken en büyük maharetlerinden biri de diyalog yazmak, malum. Burada da kusursuz bir oyuncu seçimi, kullanılan doğru zamanlamalar ve zekice diyaloglarla ustaca kurulan donuk, kara mizahtan söz etmek mümkün.

Llewyn, kendine evini açan dostlarının kedisini özensizliği yüzünden sokağa kaçırınca, onun peşinden ve onunla birlikte çıkıyor yolculuğuna. Telefonda dert anlatmaya çalıştığı kişinin onun mesajını yanlış anlayıp, “Ne? Llewyn kedi mi?” demesi aslında çok da yanlış değil. Yolculuklarının örtüştüğü anlar olduğu kesin, hatta kedinin adının Ulis olduğunu öğrendiğinde Llewyn için de taşlar bir nebze yerine oturuyor. Sonunda ikisi de kendilerini başladıkları noktada buluyorlar. Ama hiç yol almadıklarını iddia etmek haksızlık olur, Llewyn en azından evden çıkarken kediyi kaçırmamayı öğrenmiş oluyor zira. Bu yüzden yolculuk rotasını bir spirale benzetmek, başladığı yer gibi görünen farklı bir noktaya vardığını söylemek daha doğru.

inside llewyn davis Inside Llewyn Davis (2013): Kayıp, Değişim ve Yolculuk

Sen Şarkılarını Söyle”yi biraz da yas sürecine dair, eskiye tutunmaya çalışmak, esnek olamamak, yeniyi kucaklayamamak üzerine bir öykü olarak görmek de mümkün. Llewyn’in partneri intihar ederek, onu kendini ve sanatını anlatmaya çalıştığı bu piyasada yalnız bırakmış. Öksüzlüğü biraz da buradan geliyor. Yas tutması hala devam ediyor. Adeta organik bir bütünmüş gibi film yapan Coen Kardeşler’in “solo” kalma korkusuyla ilgilenmeleri de şaşırtıcı değil elbet. Bir yandan da, hikayeyi kurdukları dünya, Bob Dylan’ın sahneye çıkmasından hemen önce, değişimin arifesindeki bir dünya. Az sonra her şey değişecek. Filmin orijinal adının tam çevirisi, “Llewyn Davis’in İçi/nde”. Tüm ironinin, mesafeli mizahın ardında karakterin içine ne kadar girebildiğimiz tartışılır belki. Ama filmin Llewyn’in “güle güle” demesiyle kapanıyor oluşunu, bir şeylere veda etmeye nihayet hazır olması olarak yorumlayabiliriz.

***

Türkçe Adı: Sen Şarkılarını Söyle

Yönetmen: Ethan Coen, Joel Coen

Senaryo: Ethan Coen, Joel Coen

Yapım: ABD – Fransa,  2013

Oyuncular: Oscar Isaac, Carey Mulligan, Justin Timberlake

Süre: 104′

***

Burcu Aykar

Viewing all 705 articles
Browse latest View live