Quantcast
Channel: Ekşi Sinema
Viewing all articles
Browse latest Browse all 705

Inch’allah (2012): Tanka Karşı Taş…

$
0
0

1948’de İsrail’in kurulmasıyla başlayıp hâlâ devam eden, dile kolay elli beş senelik bir savaş, toprak davasının zamanla kan davasına dönüşmesi, kadın, çocuk, sivil dinlemeden öldürülen on binlerce insan, yaşanan sayısız insanlık suçu, aynı toprağı paylaşan iki ayrı millet… Milyarlarca insanın yaşananlara müdahale etmemek için gözlerini ve kulaklarını kapadığı yerlerden yalnızca bir tanesi. Savaşın acımasızlığıyla yüzleşen Batı Şeria’da gündüzleri Filistin mülteci kampında küçük bir klinikte doktorluk yapan; geceleri ise İsrail’de genç asker komşusu ile vakit geçiren Kanadalı bir doktor Chloe. Her gün iki kez sınır kontrollerini geçerek işiyle evi arasında mekik dokuyan, bu süreçte farklı yaşamlara şahit olan, yabancı olduğu kültürlere alışmayı denerken, karşılaştığı manzaralarla savaşı içinde yaşamaya başlayan kendi halinde bir sivil aslında.

Chloe bir gün kadın doğum doktoru olarak çalıştığı klinikte Rand adlı Filistinli bir hamileyi kontrol eder ve onunla arkadaş olur. Rand’ın ailesiyle tanışarak, onların yaşamlarına dâhil olduktan sonra, artık olaylara soğukkanlı yaklaşmak kendisi için pek de mümkün olmayacaktır. Yoksulluk ve çaresizlik içinde yaşayan bölge insanıyla kaynaşıp, haksızlıklara, yasaklara ve çocuk, kadın ayırt etmeden yapılan zulme bizatihi şahit olunca vicdani anlamda yaralanır ve altından kalkması zor bir psikolojiye bürünür. Bu arada asker komşusu Ava da Chloe’nin değişiminin farkına varacaktır. Ona göre gerçek, savaşın yalnızca tarafları ilgilendirdiği yönündedir, bu sebeple Chloe’nin girdiği vicdani girdabın yersiz olduğuna inanır. Bu süreçte duyarlılığına, dostluklarını paylaştığı aileyle olan sevgi bağı da eklenince, Chloe kafa karışıklığından ziyade çaresizliği hissedecektir. Ama o da savaşın mağdurlarının, yani herkesin gözünü yumduğu, unuttuğu güçsüzlerin yanındadır. Elden ne gelir ki?

InchAllah

Savaş öyle büyük dram ki, birkaç patlama sahnesi ve hafif de aksiyon katarak insanlara olumsuz atmosferi yansıtmak mümkün değil. Bu zor şartlar altında, bir de objektiflik ilkesi ve hassas dengeleri sarsmamak adına verilecek tavizler göz önüne alındığında yapımcılar için zor bir başlangıç olduğunu vurgulamakta fayda var. Daha önce yönetmenliğini yaptığı belgesellerle tanıdığımız Fransız Anais Barbeau-Lavalette’nin hem senaryosunu yazdığı hem de yönettiği yapımda belirttiğim sebeplerden olsa gerek, savaşı açık şekilde göstermek yerine, bir kadının gözünden masumların çaresizliğinin anlatılması tercih edilmiş. Film boyunca mümkün mertebe iki tarafı da objektif bir çerçevede göstererek, genel olarak savaş kavramının çirkin yüzü sergilenmiş. Objektiflik tabii ki filme pozitif bir etki yapmış, bu göz ardı edilemez. Lâkin bu kadar derin bir konu seçmişken, bazı noktaların vurgulanmamış olması ve tüm olayın birkaç karakterle sınırlı kalarak gösterilmesi yer yer boşluk hissine de sebep olmuyor değil.

Savaşın kötülüğüne dikkat çekerken, üç dört can alıcı diyaloğun dışında seyirciyi sarsmayarak uçlarda gezinmekten sakınan yönetmen; kimseyi üzmemek isterken aslında filmin çarpıcılığına bir nebze gölge düşürmüş. Öyle ya, klasik savaş filmlerinde meseleyi toplumsal sonuçlarına daha fazla vurgu yaparak göstermek yapımın gereğinden fazla ses getirmesini sağlayabilecek iken, kişilere indirgemek aslında kolaya kaçmadığını gösteren bir tercih meselesi olarak algılanabilir. Nitekim bu daha önce defalarca kez kullanılmış bir yöntem. Ama vurgulanması gereken; bu tarz hâlâ sıcak olarak savaşın yaşandığı bölgeyi baz alarak çekilen dram filmlerinde ajitasyon yaparak seyircinin duygusunu sömürmek ne derece basit kaçan bir yöntem ise, yaşanan olayların detaylarına inmeden, birkaç ailenin başından geçenlerle sınırlandırmak o derece büyük bir handikap. Çünkü Filistin İsrail sınırlarında geçen bir senaryo ister istemez beklentileri bir yöne sevk ediyor,  bu kaçınılmaz gerçekten bağımsız hareket etmek ise pek mümkün olmuyor.

Her şeye rağmen, Filistin’de yaşam şartlarının ne denli içler acısı hâlde olduğunu göstermesi ve olaylardan, kültürlerden bihaber bir karakterin bu zulme şahit olduktan sonra nasıl bir ruh haline bürüneceğini gözler önüne sermesi ve savaş atmosferinin çaresizliğini seyirciye sonuna kadar hissettirmesi açısından festivalin en dikkat çekici filmlerinden biri olmayı başardı Inch’allah. Sade anlatımına dikkat çekici oyunculukların ve etkileyici müziklerin eşik ettiği film, amaçladığı gibi fazla suya sabuna dokunmadan vermek istediği mesajı son derece net şekilde veriyor ve bu tarzı sevenlerin gözünde önemli bir yer ediniyor.

Ahmet Tuğcu


Viewing all articles
Browse latest Browse all 705

Trending Articles


Hamile kalmak için


Şekilli süslü hazır floodlar


Havas-ul Kur-an Kenzul Havas PDF


Hamile kalmak için


EL-AZÎM Esması ve Sırları


En etkili korumlardan birisi


Enerji Beden ve İki Uygulama-1


Foxtrot Six Türkçe Dublaj izle (2020)


SCCM 2012 Client Installation issue


Hakan Sabancı 4 ayrı adrese Sevgililer Günü buketi gönderdi!