Sen Aydınlatırsın Geceyi’nin içerdiği bir Orhan Gencebay-Ferdi Tayfur karşılaştırması var. Orhan Gencebay’ın teknik olarak mükemmele yakın, mesafeli ve dolgun müziğinin karşısında Ferdi Tayfur’un sevabıyla günahıyla ve dar açılı olsa da kesinlikle içten müziği… Kullandığımız sıfatlar bir yana, Onur Ünlü’nün sinemasının Türkiye’deki yerini tam olarak bu türden bir karşılaştırmanın ‘samimi’ tarafına koyabiliriz. Bir tarafta minimalist sinemanın birbirinin aynı, kendinden ve kusursuzluğundan emin örnekleri, diğer tarafta ise Onur Ünlü’nün tam olarak hiçbir kategoriye oturtulamayan, kusursuzluğu boş verip içtenlikle bir yerlere varmaya çalışan ve ‘deli-işi’ olduğu konusunda hiçbir şüphemizin bulunmadığı tuhaf işleri…
Onur Ünlü ilk filmini yaptığı günden bu yana, yılmadan deneyen bir yönetmen. Çok kötü bir film yaptığında çok kötü bir film yaptığını itiraf eden; ancak yine de denemeyi bırakmayan bir adam. Uzaktaki bir hedef tahtasına fırlattığı okları bazen yakına, bazen uzağa savruluyor. Kimi filmlerinde kafasındakini aynı haliyle peliküle dökmeye yaklaşırken kimisinde bu amacından uzakta kalıyor. Bu esnada da tam tersi gibi yansıyor olsa da, Onur Ünlü sinemayı fazlasıyla ciddiye alıyor. Sen Aydınlatırsın Geceyi de Onur Ünlü sinemasının en ciddi filmi. Daha da ileri gidelim, -bir yandan da oldukça komik olduğunu yadsımıyoruz ama- Sen Aydınlatırsın Geceyi, senenin en ciddi filmlerinden bir tanesi.
Zamansız ve ne hikmetse ‘mekânsız’ bir Akhisar’da tanrısal güçlere sahip insanlar var. Bu cümle de bizi Onur Ünlü sinemasının yapıtaşlarından olan “Ya öyle olsaydı?” sorusunun cazibesine vardırıyor. Bu insanlar, sahip oldukları olağanüstü güçleri çoktan kanıksamışlar. Yani, duvarların içini görebilen bir adam ya da elleriyle cisimleri hareket ettirebilen bir kadın ne bizi ne de onları şaşırtacak… Sen Aydınlatırsın Geceyi’deki kanıksanmışlık zaten fantastik sinemanın öncelikli amaçlarından birine hizmet ediyor. Film, kısa sürede seyircisini ikna ediyor, bu dünyanın bir yerlerde varolma ihtimalini; fiziğin, kimyanın ve biyolojinin etkileşimli dengesini kabul ettiriyor. Kısacası Onur Ünlü’nün klasik sorusu “Ya öyle olsaydı?” gerçekten de ilgi çekici tınlıyor.
Onur Ünlü’nün asıl amacı ise ilginç bir dünya yaratarak grotesk bir atmosferden faydalanmak değil. Sen Aydınlatırsın Geceyi, bu kadar tuhaf bir dünyada can bulan, son derece sıradan bir aşk hikâyesini anlatmanın peşinde… Zaten filmin kontrastı da tam olarak bu noktada beliriyor. Yarı-tanrılar, kendilerini duygusal olarak güçsüz kılan süper-güçlerini omuzlayarak en az hepimizin yaşadığı kadar sıradan hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Hem de aşk gibi, insana özgü duyguları hayatlarının en orta yerine koyarak.
Filmin başkarakteri Cemal ise, bu kanıksanmışlığın içerisinde, düzenin bozulmuş çarkı… Tuhaflıkların farkına varmış ve sözüm ona uyanmış sanki; ancak bu labirentin içerisinden çıkabilecek kadar da becerikli değil. Cemal, edebiyatın Meursault’u ya da Gregor Samsa’sı gibi… Yabancılaşmanın yalın halini yaşıyor ve benliğine bir yük olarak tüneyen aşk duygusunun da karmaşıklığı içerisinde kayboluyor. Duvarların ötesini görme kabiliyeti, en yakınındaki insana güvenebilmesini bile sağlayamıyor. Sen Aydınlatırsın Geceyi’nin bir durum öyküsünden ziyade bir olay öyküsüne evrilmesinin sebebi de Cemal’in bu biçim varlığı.
Onur Ünlü, filmini “İnsan Endişeden Yaratılmıştır” diyerek açarak “Sen Aydınlatırsın Geceyi”yi endişeden yaratıyor. Filmin her anında, şok edici bir momentumla patlayabilen uçuk esprilerin hepsi aslında endişe duygusunun bir mahsulü… Zaten Sen Aydınlatırsın Geceyi, komik değil; tekinsiz bir film. Çünkü bu filmde mizahın takipsizliği ve yönlendirmekten uzak tavrı, filmin genel anlamda ne kadar büyük acılara mahal verebileceğinin sinyallerini veriyor. Onur Ünlü, yarattığı üslupla güldürürken endişelendiriyor. Filmini genellemelerin sönüklüğüne kaptırmaktan ve beklentilere teslim etmekten anbean kaçınıyor. Bu da ayarsız bir mizahın ayarsız bir melankoliye yol açmasına ve genel anlamda filmin ‘ayarsız’ bir lezzet kazanmasına yol açıyor. Bunun genel çerçevede filmin artı hanesine yazılıyor olması da tamamen Onur Ünlü’nün mahareti.
Ünlü’nün ince hesapları bir kenara bırakıp kendi öyküsüne kapılan ve onunla beraber savrulan yönetmenlik becerisi de en az öykü anlatma becerisi kadar parlıyor. Siyah-beyazın kaçınılmaz estetiği Ünlü’nün filmini stilize kılan çabalarıyla bir araya gelince ortaya müthiş bir mekân tasviri ve ülke sinemasında benzerlerini pek de görmediğimiz mizansenler çıkıyor. Ünlü’nün oyuncularına olan büyük güveni de film boyunca her saniye meyvelerini veriyor. Uzun lafın kısası, Onur Ünlü, bir yandan seyircisini süper-güçlere, aşka, acılara, istismara ve sıkışmışlığa doğru yolcularken diğer yandan teknik olarak çok sağlam bir altyapı inşa ediyor.
Sen Aydınlatırsın Geceyi, yerli sinemanın kısır döngüsüne gönderilmiş, oldukça özel, neredeyse eleştirel ve tazeleyici bir armağan. Ne modern ne de tozlu olmayı seçen, özgün bir Onur Ünlü tragedyası… İlgiyi ve saygıyı olduğu kadar, sevgiyi de hak ediyor, bizden söylemesi.
Kaan Karsan
kaankarsan@gmail.com
Yönetmen: Onur Ünlü
Senaryo: Onur Ünlü
Yapım: Türkiye, 2013
Oyuncular: Ali Atay, Demet Evgar, Damla Sönmez, Ahmet Mümtaz Taylan, Ercan Kesal, Derya Alabora, Ezgi Mola, Serkan Keskin, Tansu Biçer, Nadir Sarıbacak
Süre: 107′