Mahmut Fazıl Coşkun, Uzak İhtimal’de büyük şehre adımını atan, içine kapanık bir erkeği odağına alıyordu. Yozgat Blues ise bu karakterin ‘topluma uyum sağlayamamış’ tarafını cebinde tutarak, bu kez şehirden taşraya doğru yola çıkan bir adamı merkezine alıyor. İki karakter de sessiz, sakin, içine kapanık, coşkusuz ama bir taraftan da hayata karşı hevesli ve diğerlerinden farklı… Belli ki Mahmut Fazıl Coşkun, beklentilerin ters yönünde kürek çekmeye meyilli, davranışları kolayca öngörülemeyen ve sıradanlığın içinde ‘sıra dışılığı’ temsil edebilecek karakterleri anlatmayı seviyor.
Dolaylandırmak gerekirse, Yozgat Blues, büyük şehrin görmezden geldiği iki insanın kendi hayatlarında ‘sahneye çıkabilecekleri’ bir yer arayışına girmelerini anlatıyor. Bu iki karakterden biri Yavuz; kendini ciddiye alan, aynı ciddiyeti hayattan da bekleyen bir şarkıcı/müzisyen. Diğeri olan Neşe ise Yavuz’un kursuna katılan ve kendini hayattan fazlasıyla dışlanmış gören birisi. Bu güne kadar içinde biriktirdiklerini bir şekilde patlatabilecek, onu bekleyen bir mevki arıyor. Yavuz pek ciddiye alınmayan mekânlarda, olanca ciddiyetiyle şarkılar söyleyeceği bir turneye çıkmak üzere. Neşe de onun peşine takılıyor. Böylece iki tane, birbirlerine değer verip vermedikleri oldukça şüpheli karakter önemsiz bir yolculuğa çıkıyorlar.
Yavuz’un hikâyesini anlatıyormuş gibi başlayan Yozgat Blues, ani ve şık manevralarla çetrefilleniyor; Neşe’nin yörüngesinde yer edinen iki yeni karakterle birlikte Neşe’yi evrenin merkezi haline getiriyor bir anda. Şehirde ötelenen, bir kenara itilen ve tüm amacı bir tür ‘hayatta kalma’ meselesine evrilmiş olan Neşe, bir anda kendisini ziyadesiyle önemseyen bir Yozgat’ta buluyor kendisini. Çevresindeki üç adamı geri dönülmez bir şekilde kendisine bağlayan ve bu bağın adını tam olarak koymayan Neşe, bu sayede filmin kilidi haline geliyor. Yozgat’ın alışkanlıklarına en iyi uyum sağlamış olan Sabri, bu isimsiz ve tuhaf yarışta birkaç adım öne geçince karakterler arasındaki denge allak bullak oluyor. Tüm bu süregelen duygusal çatışmalar süreci Yozgat Blues’un genel ruh halini şekillendiriyor.
Yozgat resmindeki hüzün, yoğun bir melankoli hissiyatını belirgin kılarken Mahmut Fazıl Coşkun, bir yandan da belki de asıl ilgilendiği mesele olan hüznün içerisindeki mizaha doğru yöneliyor. Moderniteye tam olarak ayak uyduramamış, içine kapanık bir toprak parçası bu mizah için geniş bir alan açıyor elbette ki. Yozgat Blues’un kahkahalarla ve ani patlamalarla güldürmektense sürekli bir tebessüm haline yönelten mizahı Yozgat’ın her hücresini verimli bir şekilde kullanıyor. Bu da, bir adamın Yozgat’ta Fransızca bir şarkı söyleyerek hayatını kazanmaya çalışması ya da Yozgat’ın yerel bir gazetesinin Yavuz’la müzikal yönelimleri üzerine röportaj yapması gibi ince ve filmin ruh halini tasvir eden detaylarla örneklendirilebilir.
Yozgat Blues’da daha geniş çıkarımlar yapmak yerine ‘olan biten’in ve gerçek vaziyetin çizgisinden yürüyen Mahmut Fazıl Coşkun, taşra ve şehir çatışması meselesine ‘net’ yorumlar katmayan, mütevazı bir tavır takınıyor. Zaten mevcut olan, belki de hayatına taşrayı katmış pek çok kişi tarafından bilinen ancak sıkıcı bulunduğu pek de davetkâr görünmeyen bir cümleye yöneliyor; ancak yakaladığı minik detaylarla ve çizdiği güçlü karakterlerle, hiç hissettirmeden ve mevzuyu zorlamadan filmini güçlendiriyor. Nadir Sarıbacak’ın canlandırdığı ‘taşra entelektüeli’ Kamil, bu lezzetli motiflerden yalnızca bir tanesi.
Yozgat Blues, 2013 senesinin en ilgiye mazhar yerli filmlerinden bir tanesi şüphesiz. Zira mizahla bütünlediği melankolisi Türkiye Sineması’nda eşkalleri pek görülmemiş türden. Hepsi bir yana, Fransızca şarkılarla Anadolu’yu turlayan Yavuz karakteri tek başına merak uyandırıcı. Ve söyleyelim ki, film yalnızca Yavuz’dan ibaret değil.
Kaan Karsan
kaankarsan@gmail.com
**
Yönetmen: Mahmut Fazıl Coşkun
Senaryo: Tarık Tufan, Mahmut Fazıl Coşkun
Yapım: Türkiye, 2013
Oyuncular: Ercan Kesal, Ayça Damgacı, Tansu Biçer, Nadir Sarıbacak
Süre: 93′
***